Dayatma kültürü

Günümüz insanlarında en büyük hastalık halini alan “Ben bilirim” düşüncesi, ikili ilişkilerde veya kalabalık ortamlarda itici insanların çoğalmasına neden oluyor. Bir de buna kendi fikrini karşı tarafa empoze etme, zorla kabul ettirme, dayatma devreye girince daha içinden çıkılmaz bir duruma dönüşüyor. Hele bir de dominant yapıya sahipse kendisinden başka kimsenin ne konuşmasına izin veriyor ne de söylediklerini önemsiyor.

2000’lerden sonra araştırmalarımızda başvurduğumuz başlıca kaynak internet olmuştur.

Araştırmak istediğimiz herhangi bir konuda bilgi sahibi olmak istiyorsak google veya yandexe yazmak yeterli oluyor. Dolayısıyla bu rahatlık insanlara aranılan bilgiye (doğru veya yanlış olması önemli değil) kolay ulaşma ve sahip olma imkânı sağlıyor. Ancak belirttiğimiz üzere bilginin doğruluğu burada net değil ve araştırıcı tarafından okuduğu birkaç site kesinlikle doğru oluyor. Bu bilginin kaynakları neler, burada yazıyor ama kim yazıyor, neye dayandırmış gibi araştırmayı belirleyen soruları sormadan okuyup bilgi sahibi oluyor ve bunu başkalarına da dayatarak kabul ettirmeye çalışıyor. Herkes böyle mi, ebetteki hayır ancak bu tarz insan tipleri eskisine göre çok fazla.

Burada bilginin empoze edilmesi noktası üzerinde biraz daha fazla durmak istiyorum.

Aile içerisinde veya toplumda öne çıkan insanların genelinde bu dayatmadan söz edebiliriz. Siyasetten örnek verecek olursak, mevcut siyasi yönetimi eleştirebilmek, hatalarını söyleyebilmek şu dönemde ciddi cesaret isteyen bir durum. Baba-oğul, amca-yeğen, abi-kardeş düşmanlıklarına kadar varan tartışmaların altında “Benim bildiğim daha doğru sen de buna uy!” düşüncesi yatmaktadır.

Hâlbuki herkes hür iradesi ve özgür düşüncesiyle bir takım görüşlerini dile getirme serbestliğine sahip olmalıdır. Bir başka örnekte şirketlerden vermek gerekirse patron veya müdürün toplantılarda söylediği, belirttiği fikirlerin aksine fikir beyan etmek işimizden olmak, şirket içi sivrilerek diğer iş arkadaşlarımız tarafından dışlanmak gibi büyük problemlere yol açabilmektedir. Bu tarz durumlar fikri olan bir insanın susmasına zamanla da özgüven eksikliği girdabına düşmesine yol açabilmektedir.

 “Nerde o eski gençler” yerine artık “Nerde o eski büyükler”  diyecek noktaya geldik”

Çocukla çocuk gibi büyükle büyük gibi sohbet ederdi. Diyebileceğimiz büyüğümüzün etrafımızda azlığı insanı düşünmeye sevk etmelidir. Çünkü nesle yön verecek, eğitecek, tecrübelerini aktaracak olan büyüklerdir. Bu büyüklerden kastımız sadece aile büyükleri değil öğretmenler, devlet büyükleri gibi toplumu etkisi altında bırakacak kişilerdir.

Günümüz gençlerine dayatarak, empoze ederek bir şeyler anlatılamayacağı ortadır.

Bilgimizi aktarmanın en güzel yolu onu kendimizin yaşamasıdır. Ya da o konu hakkında yazılmış birkaç eser veya doğruluğunu tespit ettiğimiz birkaç internet sitesiyle yönlendirerek o bilgiye ulaşmasını sağlamak ve onu karşı tarafa hissettirmeden takip etmektir.

Dayatma sebebiyle ortak akıl oluşturulamaz.

Bizim bildiğimizi başkalarının da bildiğini unutmamalıyız. Bir konu hakkında karar vereceksek istişare ortamları oluşturarak beyin fırtınası yapmak en iyi yöntemdir. Dayatma insanları belli bir kalıba sokmaktan başka bir şey değildir. Sahip olduğumuz aklımızı vatanımızın milletimizin menfaatine kullanmak boynumuzun borcudur. Bu yüzden herkesin fikrini dinlemek, görüşlerini almak ve de saygı duymak gerekir.

Bizim düşündüğümüz gibi düşünmüyor diye düşman ilan etmek bağnazlığın en belirgin örneğidir.

Saygılarımla

Karatuğ Melih