1999 da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’di. Ülkede ekonomik sıkıntılar had safhadaydı. 28 şubat darbesinden sonra ülkede sular durulmamıştı. Birilerinden aldığı görev üzerine Ecevit’in Demokratik Sol Partisi ülkeyi seçime götürmek üzere %14 oyu ile azınlık hükümeti listesini Cumhurbaşkanı Demirel’e sundu ve Demirel’in onayı ile azınlık seçim hükümeti bu şekilde kurulmuş oldu. 11 Ocak 1999

Hükümetin kurulmasından kısa bir süre sonra bebek katili, taşeron terörist başı Abdullah Öcalan yakalanıp Ecevit azınlık seçim hükümetinin başbakanına teslim edildi. Tarihler 16 Şubat 1999 u gösteriyordu.

Seçim hükümetinin kurulmasından bir ay gibi çok kısa bir süre sonra terörist başının ABD tarafından yakalanıp Türk yetkililere teslim edilmesi ve hemen ardından erken genel seçimlerin yapılması sağlandı. Tarihler 18 Nisan 1999 u gösteriyordu.

Seçim sonucunda DSP %22, MHP %17 ve ANAP % 14 oy alıyordu.  Seçimlerden Ecevit’in DSP si birinci parti çıkmış ve milliyetçi tabana hitap eden MHP tarihindeki en yüksek oyu alarak ikinci çıkmıştı. Ardından da tarihimizin en büyük krizlerinden ikisini bizlere yaşatacak olan Ecevit, Bahçeli, Yılmaz koalisyonu kurdurulmuştu.

ABD Dört ay gibi kısa süre içerisinde Türkiye’yi istediği gibi dizayn etmeyi başarmıştı. Hükümete kimin geleceği, nasıl geleceği, kiminle koalisyon kuracağı vesaire her şey planlanmış ve tıkır tıkır plan yürütülmüştü. Öcalan canisinin yakalanıp Ecevit’e teslim edilmesiyle Ecevit’in seçimin galibi ve Bahçeli’nin de ikincisi çıkması sağlanmıştı.

ABD’nin ülkemizi dizayn etmesi için her şey mükemmeldi. Cumhurbaşkanlığı makamında sıkıntı çıkarmayacak, bilakis 28 Şubat gibi bir garabete sebebiyet vermiş bir isim vardı. 28 Şubat post modern darbesinin mimarı olan ABD bu kez de 1000 yıl çıkarılamayacak bir kazık saplamanın derdindeydi ülkemize. Çünkü Türkiye onlar için kesinlikle kontrol edilmesi, sömürülmesi, ezilmesi gereken bir imparatorluk bakiyesiydi. Hala da öyledir.  İşte tüm bu amaçlar için 28 Şubatta ABD tarafından başlatılan Bağlı Türkiye projesinin siyasi ayağı 1999 da oluşturuluyordu. Bu amaçla Apo canisi yakalanıp Ecevit’e teslim ediliyor, Bahçeli de ona payanda oluyordu. 1980 öncesi ve sonrası siyasi çatışmaların odağı olmuş iki parti olan CHP ve MHP aynı amaç uğruna bir araya gelip yeni projenin piyonları olmakta hiçbir sakınca görmüyorlardı.  Çünkü zaten bunun için kurulmasına ve yaşamasına izin verilmişti.

Yaratılan algı ile milletin oylarının %22 lik kısmı Ecevit’in DSP sine ve %17 lik kısmı Bahçelinin MHP sine gitmesi sağlanıyordu. Bu proje sayesinde Türkiye 2000 ve 2001 yıllarına geldiğinde tarihinin en büyük kazığını yemiş bir ülke olarak anılmaya başlanacaktı. Ülkedeki birçok fabrika, üretim tesisi uluslararası sermaye bankalarının eline geçiyor, halk vatanından soğutuluyor “bu ülkede yaşanmaz ” lafzı dillerde dolaşıyordu. Birçok insanımız sebepsiz yere işlerinden ediliyor, bürokraside insan kıyımı yaşanıyor ve hatta irtica yaygarası koparılarak cezaevlerine gönderiliyordu. Clinton ile Ecevit’in verdiği aşağılama pozu tüm dünyaya servis edilerek, sadece milletimiz değil dünyada bize güvenen ve umudu olduğumuz tüm mazlum milletlerin umutları ve gururları kırılıyor, eziklik psikolojisi yaratılıyordu.

Bugün geldiğimiz noktada ABD’nin aynı projeyi tekrar hayata geçirmeye çalıştığını görüyoruz.

1980 öncesi sağ ve sol olarak kullandığı CHP ve MHP ile milleti birbirine kırdırmış ve 80 darbesini yapmıştı. CHP nin başında Ecevit, MHP nin başında Türkeş vardı.

1999 da yine CHP nin türevlerinden biri olan DSP ile MHP sahneye çıkmış, ülkemiz tarihinde görülmediği kadar darbe yemişti. DSP nin başında Ecevit ve MHP nin başında Türkeş rahmetli olduğu için Bahçeli vardı.

Arada bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var ki; ABD nin hiç vazgeçmediği gizli koalisyonu ve gizli ortak olan CHP-MHP sahnedeydi. Adayları da Ortadoğu’da daha önce ABD adına birçok görev üstlenmiş olan Ekmeleddin İhsanoğlu. Bu kez CHP nin başında Ecevit rahmetli olduğu için kaset genel başkan Kılıçdaroğlu ve MHP nin başında henüz rahmetli olmadığı için (Allah uzun ömürler versin) Bahçeli bulunuyordu.  Millet bu kez izin vermedi projenin hayata geçirilmesine. Sonucu ABD açısından hüsran oldu ama proje yine denenmiş oldu.

Bugüne geldiğimizde ise değişen bir şey olmadığını görüyoruz. Yine önümüze CHP-MHP gizli ortaklığının getirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Kılıçdaroğlu’nun hükümet kurmayı bu kadar çok istemesinin ardında bu gizli ittifak vardır. ABD bu projeyi hayata geçirmek için ülkemizdeki piyonlarını yönlendirmektedir.  Seçimlerin hemen ardından PKK terörünün hortlatılmasının, tüm terör örgütlerinin aynı anda harekete geçirilmesinin ve ülkede dövizin fırlatılarak ekonomik kriz görüntüsü verilmesinin arkasında bu proje vardır. Çünkü eğer Cumhurbaşkanı CHP’ye yani Kılıçdaroğlu’na hükümet kurma görevini verse idi ABD Bahçeli’yi ikna ederek CHP-MHP azınlık seçim hükümetinin kurulmasını sağlayacaktı. Tabi ki PKK nın siyasi ayağı HDP yi istedikleri gibi yönlendirdiklerinden dışarıdan azınlık seçim hükümetine destek vermesini sağlayacaklardı.

Eğer Cumhurbaşkanlığı makamında bugün Tayyip Erdoğan değil de Ekmeleddin İhsanoğlu olsaydı koalisyon çalışmalarının sonucu da ABD’nin istediği şekilde olacaktı. Yani Kılıçdaroğlu’na hükümet kurma görevi verilecek, HDPKK destekli CHP-MHP azınlık seçim hükümeti kurulması sağlanacaktı.

Tabi ki bu partilerin önümüzdeki erken seçimleri kazanması için bir şeyler yapılması gerekiyor. Ne yapılacak? Türkiye kamuoyunu ve seçmenin oylarını CHP_MHP bağlısına kaydırmak için neler planlanmıştı?

Tabi ki terör birden bire bitiverecek, ortadan kalkacak; PKK silah bırakıp ülke dışına çıkacak, Işıd Suriye ve Irak’a çekilecek, Dhkpc tekrar Yunanistan topraklarına çekilecek ve ekonomide Türk lirasının ve borsanın tekrar değer kazanması için ABD kaynaklı fonlar vasıtasıyla ülkemize 50 milyar dolar kısa vadeli para girişi sağlanıp biriken gazlar alınacaktı. Ve sonuçta tıpkı 1999 da olduğu gibi erken seçim sonucunda CHP-MHP hükümeti kurulması sağlanacaktı.

Peki ya sonra? Sonrası malum. Son 13 yılda ekseni milli bir çizgiye getirilmiş, milli savunma sanayini kurmuş olan ülkemiz, 2000-2001 büyük krizleri gibi yeni krizler yaratılarak, ülkenin iç ve dış itibarı sıfırlanarak, ABD uşağı bir ülke olma yoluna, diğer bir deyişle 1999 eksenine veyahut 28 Şubat eksenine geri oturtulacaktı.

Tarih tekerrürden ibarettir derler, doğrudur. Doğrudur ama bir istisnası var. “Ders almak”

Tablo ortada.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana galip devletler hiçbir zaman ellerini ülkemizden çekmediler. 1950’ye kadar ülkemizde sadece tek partiye izin verdiler. CHP

1950 de milletten gelen talebe direnemediler ama 1960 darbesiyle milletin partisi demokrat partiyi ortadan kaldırıp liderlerini idam ederek millete bir ders verdiler. 1965 de milli hükümetin yaptıklarına 1971 darbesiyle ders verdiler. 1974 de söz dinlemeyip Kıbrıs’a müdahale eden ülkemize 1980 darbesiyle müdahale ettiler. Ayarları hiç bitmedi ve bitmeyecek de. 28 Şubat 1997 darbesi, 2001 ekonomik darbesi, 27 Nisan e-muhtıra teşebbüsü, gezi kalkışması, 17-25 aralık darbe girişimleri, pkk terörü. Hepsi aynı amaç içindir.

KONTROL KONTROL KONTROL ve BAĞLI TÜRKİYE

Terörü ve fitneyi üzerimizden hiç eksik etmeyen bu galip devletlerin derdi bellidir. İmparatorluk bakiyesi bu ülkeyi tekrar o ihtişamlı günlerinde görmek ve başlarına bela etmek istemiyorlar. Enerjinin ve insan gücünün yoğun olduğu bu coğrafyayı mert, yiğit, cesur, Müslüman Türk Milletinin kontrol etmesi en büyük kâbuslarıdır.

Bu amaçla yaşamasına izin verdikleri siyasi partiler kimler peki? Cumhuriyetten bugüne dek bakınız. Sadece CHP ve MHP. Bu iki parti birbirinin ikizi gibidir. Galip devletler iktidarı ellerinde tutmak için bazen birini bazen diğerini ön plana çıkarırlar. Bazen de ikisini birden. Tarzları da hep aynıdır. Seçimleri kazanamadıklarında askeri göreve çağırırlar. Vesayet meraklısıdırlar. Dün CHP vesayete çağrı yapıyordu mitinglerle, bugün de MHP nin Genel Başkanı sıkıyönetim ilanından bahsediyor. Fark yok.

Ya Kapatılan ve kapatmaya teşebbüs edilenler kimler? MSP, Refah, Fazilet, Ak Parti. Eğer millet Ak Partiye sahip çıkmasaydı çoktan tarihin tozlu raflarını boylardı bu parti.

Her şey açık değil mi? Sadece hafızamızı yokladığımızda bile izan çözünürlüğümüz pik yapıyor.

Millet birçok hatalarına rağmen bu oluşuma kredi vermeye devam ediyor. Milletimiz milli şuurunu ön planda tutarak, gerçekten ilk kez milli olduğuna ve bağımsız olduğuna inandığı bir siyasi oluşuma canı pahasına sahip çıkıp 10 küsur seçimdir sandıkta ve meydanlarda koruma altına alıyor. Çünkü seçmen, referansı millet olan bir parti olduğuna inanıyor.

Cumanız mübarek,  Düşünceleriniz ve Aklınız göz aydınlıklarına vesile olsun.

Selim Bilâl………………..