Sözde kürt meselesi üzerinden Türkiye’yi yıllardır uğraştıran Avrupa, bunca yıldır kendi içinde binlerce teröristi barındırıp besledi ve hala beslemeye, korumaya devam ediyor.
Almanya, İngiltere, Fransa ve Yunanistan’ın başı çektiği bu ülkeler birliği maalesef Türkiye’yi dize getirebilmek adına, zayıflatmak ve bölebilmek adına milyarlarca Euro bu yolda harcadılar.

Son yılların fenomeni mülteciler ve zorunlu göç meselesinde ise aynı Avrupa birliği kapılarını kapatabilmek için kendi yazdığı uluslararası anlaşmaları da yok sayıyor. BM ve AB metinlerinde mültecileri geri göndermek söz konusu olmamasına rağmen ya sınırlarını kapatıyor, ya şiddet uyguluyor ya da 3. Ülkelere postalamak için rüşvetler teklif ediyor. Yani vahşi AB teröristler için hanlar hamamlar tahsis ederken mazlumlara duvar örüyor.

Suriye, Irak, Afganistan, Pakistan ve daha birçok istikrarsızlaştırılmış ülkenin mazlum insanları bir umutla veyahut zorla kovuldukları ülkelerinden sığınabilecekleri bir yer bulabilmek adına yollara düşmüş, düşürülmüş.

Kim bu işin sorumlusu peki?

Sözüm ona medeni dünya olan Avrupa birliği ve ABD’nin başını çektiği batı dünyası. Tabi sadece onlarla sınırlı kalmıyor. Batı ile mezalimde yarış halinde olan Ruslar ve İsrail de bu insanlık suçlarının bizzat ortağı olarak fiilen işin ortasında bulunuyor.

3 milyona yakın mülteciyi ülkesinde ağırlayan ve resmi ağızlardan ifade edildiğine göre (bizce söylemesi ayıp) 10 milyar Euro civarında misafirleri için harcama yapan Türkiye neden şimdi AB ile mülteci pazarlığına girdi?

Türkiye insani vasıflarını mı kaybetti bir anda?

İlkeli siyasetimizin akçesi geçmez mi oldu?

Mülteciler temsil heyeti kurarak gelin bu işi ranta dönüştürelim mi dedi?

Türkiye bu konuda yaptığı bu son hamle ile bugüne kadar yaptığı bütün hayır işlerinin ve aldığı duaların üstüne toprak örtmüş olmadı mı?

Ülkemize sığınan mazlumları bu millet kahir ekseriyetle bağrına basmıştı. İsteyen istediği ülkeye de sığınmak için müracaat edebilir üstelik. BM evrensel beyannamesine göre bireyin bu konudaki haklarını sınırlamanız veya pazarlık meselesi yapmanız doğru değildir.

Eğer Suriye’deki vahşeti durdurmak için ise bu çabalar, yolu bu değildir. Bırakın insanlar nereye sığınmak istiyorlarsa oraya gitsinler. Doğrusu budur. Burada yapılacak tek pazarlık vardır o da savaşı durdurmak üzere yapılacak olandır. Bunun için de daha fazla mültecinin Avrupa’ya gitmesine izin verilmelidir.

Suriye ve diğer mazlum ülkelerde mağdur edilmekte olan, can ve mal güvenliği kalmamış bu insanların sığınacakları yer konusunda bari tercih hakları olsun. İkiyüzlü Avrupa’nın oyununa gelmeye gerek var mı? 3 milyara bunca güveni sarsmaya ve “SATAR” damgasını yemeye gerek var mı?

Bakın bir ay önce yapılan hamle ile Türkiye doğru bir iş yapmış ve Suriye’den yeni gelecek olan mültecileri kendi ülkelerinde barındırmak adına sınırlarımızı kapatmıştı. Bu göçü durduracak olan oradaki savaşın sona ermesi olduğuna göre, savaşı sona erdirebilmek içinde Avrupa ve ABD’nin sıkıştırılması gerektiğine göre, siz mülteci pazarlığı yaparak savaşın devamına yardımcı olmuş olmayacak mısınız? Avrupa’ya sığınmaya çalışan mültecilerin önünü kapatarak Rusya ve ABD’ye daha fazla katliam yapma şansı vermiş olmayacak mısınız?

Gördüğüm o dur ki; Türkiye sahip olması gereken yüksek direnci ve sabrı kaybetmekte. Bu ise idarecileri hataya sürüklemekte. Mazlumları siyasi hesapların pazarlık malzemesi yapmak bu ülkeye yakışmaz. Türkiye bu tavrı ile zaten AB gibi zalim olmuş ve zalimler kulübünün üyesi olmuş olur.

**

Avrupa’yı bir sosyoekonomik konsept etrafında birleştiren ve şu anda 28 ülkeyi barındıran birliğe baktığınız zaman nüfusunun %90ını aşan bir oranda Hristiyanlardan müteşekkil olduğunu görürsünüz.

Bununla birlikte kendi içinde birçok akraba milletin olduğu bu topluluğun içerisinde göçmenler ve çalışmak için gidip yerleşenler dışında çok az Müslüman nüfus olduğunu biliyoruz. Bu da net bir şekilde gösteriyor ki Avrupa’nın birliğinde ana maya Hristiyanlıktır. Rahmetli Erbakan’ın tabiriyle Hristiyan kulübü olan AB, öncelikli olarak korunması gereken tehlikenin diğer inanç sistemleri olduğu konusunda hemfikirdir. Sizin ülkenize geldiklerinde din ve vicdan hürriyetinin onulmaz savunucusu kesildiklerine bakmayın. Gelecek nesillerin milli ve dini açıdan günün devamını sağlayacak şekilde yetişmeleri için var güçleriyle çalışmaktadırlar.

Aslında AB’nin ciddi bir hatası olan bu konsept onların aynı zamanda çöküşünü hazırlamaktadır. Sadece bu da değil, Avrupa’nın birliği ve ABD’nin menfaatleri için Afrika’nın ve Ortadoğu’nun çeşitli yerlerinde bombalarla açılan çukurlar, silah verdikleri teröristleri dünyanın çeşitli ülkelerinde gerilla harpleri ve hendek kazıcıları olarak savaştırmaları ve kazdırdıkları bu kuyuların sonları olacağı gerçeği boylu boyunca önümüzde uzanmaktadır.

Avrupa birliği eğer yaşamak istiyorsa sadece kendi üyelerine değil tüm insanlığa karşı adil olmalıdır.

Bu gerçekler ışığında sözümüz hem Avrupa kapısında anlamsızca bekleyen Türkiye’ye hem de bıkıp usanmadıkları vahşet ve zulümlerin esiri olmuş Avrupa birliğine.

“Yaptığınız insan pazarlığını kendi haysiyetinize yakıştırıyorsanız dikkate almayın. Lakin Hz. Âdemin ilk yaratılışındaki saflığından genlerinizde zerre dahi eser kaldığına inandığımdan diyorum ki; - silkelenin, kendinize gelin. Yarın sizin çocuklarınız ve kadınlarınız üzerinde benzer pazarlıklar yapılmasını istemiyorsanız bugün mazlumlara sahip çıkın.”



İnsan, Allah’ın dünyadaki mührüdür.


Selim Bilâl………….