II. Dünya savaşında yok olan insan sayısı ise 66 milyonun üzerindedir. Yüksek ateş gücünün geliştiği, teknolojinin önce insan üzerinde denendiği bu katliam sayesinde insanlık 66 milyondan fazla yeni günahın sahibi olmuştur.

Sovyet Rusya’nın diktatörü Stalin’in dönemi boyunca ölümüne sebep olduğu insan sayısı 40 milyona yakındır. Bölgede yaşayan bir çok Türk boyundan insanın da öldürülmesini bizzat emretmiştir.

Cengiz Hanın Asya’yı ve bugünkü Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasını da kapsayan saldırı ve istilaları neticesinde 40 milyon insan hayatını kaybetti.

İngiltere’nin Hindistan’ı işgali ve sömürge haline getirmesi ile başlayan süreçte yaptıkları zulüm politikaları neticesinde, aç bırakılarak ölümüne sebep olunan insan sayısını 27 milyonun üstünde olduğu belirtiliyor.

Amerika ve Avrupa’nın yani medeni batının köle ticareti esnasında 38 milyon Afrikalı insanı katlettikleri gerçeği de tarih sayfalarındaki büyük katliamlar arasında yerini aldı.

Ayrıca Amerikalıların, kıtaya girdikten sonra 16 milyon Kızılderili yerliyi öldürdükleri de artık gizlenemez halde ortada duruyor.

1.Dünya savaşında 15 milyon civarında insan silahların hedefi olarak hayatını kaybetti.

Amerika’nın Vietnam’da ölümüne sebep olduğu insan sayısı 4 milyon 200 bin .

Haçlı seferlerinde ölen insan sayısı 3 milyon 500 bin.

Rusya’nın Afganistan’ı işgalinde öldürülen insan sayısı 1 milyon 500 bin.

Amerika’nın Irak’ı İşgali sonrası öldürülen insan sayısı 1 milyon 200 bin.

Bu ölümlerin istatistiğini tutmak ne kadar doğru bilinmez. Ama bir gerçek var ki insan insanı katletmekten vazgeçmiyor.

Ne Uğruna?

Gücü elinde tutmak için, Dünyayı yönetme iddiasıyla ortaya çıkanlar, tarihin her döneminde sonuç itibarı ile katliamlara sebebiyet vermişleridir. Bunca günaha girişin, bunca insanın bu dünya ile ilişkisinin kesilmesinin gerçek sebebi ne ola ki?

Para, mal, mülk, enerji, toprak, kadın…..? Acaba?

İnanç, zevk, sapkınlık ??? Belki de…

İnsanları şekillendiren asıl olgu maddi-görünen varlıklardan çok, manevi-görünmeyen düşünceye dayalı olanlardır. Evet, bu cümleyi rahatlıkla kurabiliriz.

Sonuç itibarı ile hangi inanca ya da inançsızlığa bağlı olursa olsun insan; Bir gün mutlaka öleceğini ve bu dünyanın herhangi bir yerinde bir toz tanesi olacağını biliyor. Bedenini bu dünyada bırakacağından geçmiş tarihi deneyimleri ile %200 emin. Hal böyle iken bunca çekişmenin, paylaşamamanın, katliam ve kıyımların sebebi sudan mıdır?

Sudandır sudan… Ben eminim sudandır. Sudan sebeplerle insanlar birbirlerine kıyıyor. Su varlığın başlangıcı olduğuna göre, bütün nümayişin sebebi de; Sudur, Su.

Varlığı yönetmek ve yönlendirmek isteyen insan bir yere kadar başarsa bile tüm sistemi kontrol etme gücüne sahip olamadığından kendi döneminin bir anında çuvallayıveriyor. Bu çuvallamayı kendine yediremediğinden olsa gerek çuvalladığı belli olmasın diye, bunu ima eden her şeye anlık kızıyor, tepki veriyor ve sonra yok etme duygusu vazgeçilmez bir hal alıyor. Yok etme duygusunu yenemeyen bu insan celladı, artık sebepler icat etmeye çalışıyor. İşte bu anda “su” devreye giriyor. Varlığın başlangıcında tabiri caizse “sudan sebepler” icat eden insanın celladı, başlıyor kıyıma.

14. yy da başlayıp yaklaşık 500 yıl devam eden ve çözüm bulunamayan veba hastalığının sebep olduğu ölümleri bu kıyımların dışında tutmalı mıyız? Kesinlikle; Hayır.

Farelerin ve pirelerin taşıyıp beslediği yani pisliğin beslediği bir bakteri 500 yıl boyunca insanlığın ciddi anlamda tarumar olmasına sebep olmuştur. Sebep pisliktir. Pisliğin sebebi ise insandır.

İmanında temizlik olmayan o dönemin ve bölgelerin insanları üzerine pislik yağıvermiş ve aklını başına alamayan bu insanlar bir nev’i intihar etmiştir. İnsan türü kendinin katili olmayı sürdürmüştür hülasa.

Yukarıda belirttiğim diğer büyük kıyımlar genel olarak insanın kendinin ilahlaştırma (hâşâ)  potansiyelinin ne denli yüksek olduğunun da göstergesidir.  Acaba bazı sapkın insanlar ne düşünerek bu işlere giriyor? Kendilerince Tanrı ile yarış mı yapıyorlar yoksa?

Stalin, Hitler, Firavun, Bush, Mao…… ve sonra Amerika, İngiltere, İtalya, Almanya, Fransa, Rusya, İsrail…..

Çok karmaşık gibi görünen bu ölüm ve katliam yapılanması aslında çok basit temeller üzerine varlığını ve gelişimini inşa etmiş. “ Elde et, itaat ettir, köleleştir, sömür, yok et”

İtiraz edeni yok et. Kimini aleni topyekûn imha yoluyla, havadan, karadan, denizden. Asker, Sivil demeden. Kimini ise örtülü savaşlarla. Örtülü savaşın ön planında demokrasi kurgusu ve algısı var.  Arka planında ise kullan-at ya da sömür- yok et mantığı gizli.  Tarihin her döneminde zulüm edenler ile zulmedilenler arasındaki bu teoriler çağına göre kurgulana gelmiştir.

Bugünün kurgusu demokrasi-terör denklemi içerisinde gizlidir.

Gerçekte tam olarak kimsenin ne ifade ettiğini bilmediği bir demokrasi kavramı çıkarılıyor ön plana. Ancak bu demokrasi dedikleri şeyin ne menem bir meret olduğunu, başına düşen bombayı ancak düştüğünde anlama şansı olan, onu da mevta olduğu için anlayamayan Iraklı Müslim kardeşe sormak lazımdı. Bu zalim güruhunun demokrasi deyiverip altın tepside sundukları sistem paçavrası aslında yaptıkları örtülü savaşın imha planından ibaret.

Bu cümleden hareketle;

Batı,  kendisine bağlı yerlerde her zaman otoriter yönetimler ister. Kendisine bağlı olmayan, itaat ve hizmet etmeyen ülkelerde ise demokrasi ister.  Komik değil mi? Zavallı insanlık da bu zokayı sürekli yer. Ya da yer görünür. Aslında, Kıçı yemeyince zokayı yer görünmeyi yeğler insanlık.

Bu insanlık kalpazanları, adına demokrasi dedikleri tuzağı kendi iktidarlarını tüm dünya üzerinde mukim kılmak için kurarlar. Her defasında da başarırlar. Başarıları sundukları bu demokrasinin çok beğenilmesinden kaynaklı değildir. Sakın ola böyle bir yanlış algı oluşmasın zihinlerde. Bu kamuflajın asıl koruyucusu ve edilgen kısmı “ İleri teknoloji ürünü ateş gücüdür”

Halklar bu silahlardan ürkmekte yerden göğe kadar haklıdır.  Kimyasal, Dijital, Konvansiyonel, Nükleer vesaire. Toplu imha silahları, topyekûn canına-kanına kastedilmiş insanlık.

İnsanlık İnsanlığa karşı. Bu arada çarşı hepsine karşı ☺

Demokrasi-terör denkleminin diğer elemanı teröre gelecek olursak, Terör bu zalimler tarafından birkaç şekilde kullanılmaktadır.

Bunlardan bir tanesi;  

Çok zayiat vereceklerini düşündükleri ve dünya dengeleri açısından işgal etmenin ve kontrol etmenin güç olduğu ülkelere karşı sürekli kullanabilecekleri, tepelerinde genelde kendi istihbarat birimlerinde yetiştirdikleri kişileri istihdam ettikleri, kullandıkları tüm süre boyunca lojistik destek, maddi destek, barınma desteği, medya desteği gibi iç ve dış türlü destekleri sürekli olarak verdikleri “bozguncu, bölücü, hizipçi” terör gruplarıdır. Buna en güzel örnek PKK dır.  Bu terör örgütlerini kullanarak ilgili ülkeyi sürekli kontrol etme ve baskı kurma eylemlerini de eş zamanlı yürütürler. Bunun içinde genelde etnik ya da dini bir takım klikleri geri planda kaşırlar.

İkinci yöntem;

Bir bölgeyi işgal edebileceklerini anladıklarında, orada ya da devlet tarafından terör uygulandığını veya devleti yönetenlerin terörle işbirliği içinde olduğunu iddia eder ve yaygara koparırlar ya da bir önce o bölgede bir terör örgütü kurup daha sonra kurdukları bu terör örgütünü yok etmek için silahlı mücadeleye girişip işgale başlarlar. Buna en güzel örnek ise IŞID (Daeş ) ve Afganistan’da el-kaidedir.  

Üçüncü yöntem;

Uluslararası silah ticaretinin ve provakatif eylemlerinin yönetilip yönlendirildiği, derin yapılarla bağlantılı çok uluslu silahlı eylem grupları oluşturmak. Bunlarla da amaçlanan ve eylem tipi olarak seçilen, genelde Avrupa veya Amerika’nın içerisinde eylem yaptırılarak Dünyayı kontrol etmek için baskı oluşturmak maksatlı eylemlerdir. İkiz kule saldırıları ve Londra metro saldırıları bunlara örnektir.

Acı olan ise tüm bu terör faaliyetlerinde İslam adının başköşeye yazılmasıdır.

Batılıların bu terör denilen melanetle amaçladıkları, Devletleri baskı altında tutmak, Enerji kaynaklarına sorunsuz ve ucuza sahip olup uzun yıllar sömürmek, ucuz iş gücüne sahip olmak, silah sanayine pazar oluşturmak olsa da, gizli ve nihai hedefleri “Haçlı Zaferi’dir”.

İşte bu yüzden her eylemlerini sözde İslami Teröre ve teröristlere dayandırmaktadırlar. Bu sayede tek taşla çok kuş indirme hesaplarına da ulaşmaktalar. İslam, onlar için sadece dünyadaki 1.5 milyar insanın tabi olduğu inanç manzumesi değildir. İslam, batılılar için aynı zamanda pek yakın gelecekte yakın ve zorlu tehlike olarak gördükleri, kendi halklarının da Müslüman olma durumunun pek büyük bir olasılık olduğunu bildikleri son dindir.

Dört kutsal kitaptan İncil ve Tevrat’ı değiştirip kendi perspektiflerinden yorumlar ekleyen bu zümre, doğal olarak Allah’ın gerçek dininden ve kendi halklarının bu gerçeği er yada geç göreceğinden korkmaktadırlar. Peki, korkunun ecele faydası var mı? Yok maalesef.

Sonuç olarak görmekteyiz ki; Batılı zalimler dünyada estirdikleri terörü kendi aşırı güvensizliklerinden ve sahtekârlıklarından dolayı yapmaktalar. Bu büyük sahtekârlar güruhu, zalimler ordusu er ya da geç hakkın karşısında mağlup olacaktır.  

Batının “demokrasi safsatasından” ve “terör belasından” Allah’a sığınırım.

Terör hususunda ülkemizin yaşadıklarına bir parantez açmak gerekiyor ve açıyoruz.

{ Bugün çok açık ve net olarak ülkemiz içnde ve dışında yerleşip büyütülen başta pkk terörü olmak üzere, dhkpc ve daiş terör örgütlerinin tümü batılı zalimlerin istihbarat örgütleri tarafından kurulmuş ve an itibarı ile de yönetilip yönlendirilmektedir. Özellikle Avrupa başkentlerinin pkk ve dhkp şerefsizlerini nasıl koruyup kolladıklarının haberleri hepimize geliyor.  Berlin, Paris, Londra, Atina, Bruksel bu itlerin kemik sahası olmuş. Pkk dhkpic diplomatları gibi dolaşan bir sürü teröristi Avrupa besleyip büyütüp üstümüze salıyor. Daha dün almanya dış işleri bakanının söylediği söz çok manidardır. Ne diyor alaman bakan; - Türkiye pkk ya karşı orantılı güç kullansın diyor. Teröriste oran-orantı nasıl oluyor bakana sormak lazım. Çünkü onlar bu işi iyi bilir. Ayrıca bu almanlar geçmişte güneydoğuda aleni kürtçülük faaliyeti yapıyorlardı. Halen de devam ediyorlar. Clodia Roth denen zavallıyı unutmuş değiliz.  

Almanya çok tehlikeli oyunlar oynuyor. Bir yandan pkk nın Avrupa’daki teröristlerini koruyup kolluyor, diğer yandan kuzey ırak, suriye ve Türkiye içerisinde bölücülük faaliyetleri yürütüyor. Devlet nezdinde ciddi bir notayı hak ettiğini düşünüyorum ben şahsen ama bizim idareciler bunları bildikleri halde neden bir şey söylemiyor onu bilemiyorum.  Sadece almanya da değil . Fransa ve İngiltere de işin içinde. Londrada yerleşik hayata geçmiş pkk lı teröristleri oraya gidenler görmüştür. Oralardan terörist kaynaklarını da temin ediyorlar aynı zamanda. Eğer biz ülke olarak Avrupalılara karşı herhangi bir grubu besleyip üstlerine salsaydık neler yapardılar neler.

Ülkemizin 2006 yılından bu yana sürdürdüğü çözüm süreci politikalarının Avrupa tarafından neden bu kadar çok desteklendiğini bugün daha çok ve iyi anlıyoruz. Çünkü onlar sahada (içerde ve dışarda) çok daha aktif olduklarından saha kontrolünü ellerine alacaklarını, Türkiye’nin masadaki itibarını da bir iki operasyonla bitireceklerini düşünerek hareket ettiler. Kısmen başarılı da oldular. Ayrılıkçı, bölücü terörist unsurlarla pazarlık yapmanın, onlarla barış yapma umudunun ne denli büyük bir gaflet olduğunu acı da olsa hep birlikte gördük ve görüyoruz.  Bugün karşımızda, daha çok tuzak kuran, daha fazla silah ve mühimmata sahip, daha fazla eleman temin etmiş bir terör örgütü var. Ama endişe etmiyorum. Allah’ın izniyle Devletimiz büyüktür ve bu leşçilerin üstesinden gelecek güç ve kudrete haizdir. Son dönemde artan terör saldırılarının bundan sonra azalacağını umud etmek hayaldir. Artarak devam edecektir. Çünkü Avrupa ve Amerikanın asl hedefi iç savaştır. İç savaş çıkarana kadar bu işi zorlayacaklarından hiç şüphem yoktur. İşte bu yüzden birilerinin çıkıp “ eğer pkk silah bırakırsa müzakereler yeniden başlar” demesini hiç doğru bulmuyorum. Hatta tüylerim diken diken oluyor. Bu hain şerefsizlerle, bu katillerle müzakere edilecek tek husus cezalarının ne olacağıdır. Sonra Türkiye bir hukuk devleti ise, suç işleyenlerin cezasını vermek Devletimizi yönetenlerin görevidir. Affetme yetkisi yoktur. Affetme yetkisi şehitlerimizin yakınlarındadır ancak.

Sonuç olarak tüm halkımızın da aynı hisleri paylaştığını bilerek şunu söylüyorum. Terörle ve teröristle son terörist ve onların destekçileri yok edilinceye kadar mücadeleye devam etmelidir.}


Parantezi şimdilik kapattık ancak yüreğimizde şehitlerimizin açtığı acı parantez hiç kapanmayacak.

Allah tüm şehitlerimize rahmet ve ailelerine sabırlar ihsan etsin.

Selim Bilâl…………………..