SİVİL İTAATSİZLİK VE MUHALEFET

Sivil itaatsizlik mana itibariyle yönetim siyasetinin değişmesini isteyen, alınan askeri veya sivil kararları tartışan, aleni, şiddete başvurmadan, vicdana uyan, bunları yaparken de üçüncü kişilerin haklarını çiğnemeden yapan, politik, yasa dışı bir eylem biçimdir. 

Burada insanların, bireysel veya toplu olarak düşüncelerini özgür bir şekilde başkalarına zarar vermeden, vicdana uygun şekilde dile getirmesi esastır. Yönetimde yapılan ciddi hataları belirleyerek veya öngörerek dile getirmek suretiyle o konuya insanların ilgisini çekmektir. 

Sivil itaatsizlik kavramını tarihte hayata geçiren birçok ünlü isim vardır. Ünlü filozof Sokrates, İslam âlimi Hasan Basri(hz.), İmam-ı Azam Ebu Hanife bu isimlerden bir kaçıdır. Yakın tarihimizde ise Henry David Thoreau, Martin Luther King ve Mahatma Ghandi gibi isimler topluma öncülük ederek bu bilinci insanlarda oluşturmaya çalışmışlardır.

Sivil itaatsizlik, her şeye muhalefet etme her şeyi yanlış görme, hiçbir şeye uymama gibi anlaşılmamalıdır. Burada itaatsizlik haksızlığa, hukuksuzluğadır. Bu eylemin öncüsü olmuş isimlerin büyük çoğunluğunun savunduğu, mevcut yönetim ve kanunlara tam anlamıyla uyduktan sonra sıkıntılı olan bölümlere müdahale etmektir.

Sokrates ve Ebu Hanife gibi örneklere baktığımızda karşı çıktıkları kanunlarla yargılanıp mahkûm olmuşlardır. Ebu Hanife hz. dönemin Emevi yönetimlerinin yaptıkları hukuk dışı uygulamalar ve yönetimdeki adaletsizlikleri sebebiyle hükümdarın karşısında durmuş, duranların da eylemlerini desteklemiştir. Hükümdardan gelen kadılık tekliflerini bu sebeplerden ötürü reddetmiştir. Hapishanelerde çürümeyi göze alarak, makam sevdasına düşmeden yanlışa yanlış demiş, insanların doğruyu anlamaları için gayret göstermiştir. Gandhi örneğine de bakacak olursak özellikle İngiliz sömürüsüne karşı halkı bilinçlendirmeye çalışmış aynı zamanda toplumun ve politikanın sınırları çerçevesindeki sosyal değişim ve politik eylemi şiddetten uzak bir şekilde geliştiren bir görüşe sahip olmuştur.

Sivil itaatsizlik, yasayı veya yönetimdeki problemi demokratikliğin verdiği ölçüde barışçıl bir şekilde protesto etmek suretiyle değişmesi yönünde farkındalık oluşturarak karar alıcıları etkilemektir. Ancak sisteme kökten müdahale etmeyi amaçlamadığı için darbe gibi antidemokratik, devrim gibi de keskin hatlı her şeye müdahale eder yönde değildir.

Bu yüzden günümüz toplumlarında haksızlıklara karşı başvurulması en tabi yöntem olarak ön plana çıkmaktadır. Karar alıcıları biz seçsek de, hukukçular içimizden çıksa da yaptıkları her şey, koydukları her kanun, doğru değildir. Burada doğruluğu,  bilime, ahlaka, Allah(cc.)’ın emirlerine uygunluğu ile belirleyebiliriz.

Bir kanunun doğruluğunu anlamak için hukuk okumaya gerek yoktur veya belediyenin yeni asfalt döktüğü yolu 6 ay sonra bozup tekrar yapmasını anlamak için mühendis olmaya da gerek yoktur.  Saydığımız kriterler neticesinde tepkimizi, düşüncelerimizi ortaya koymamız gerekir.

Bununla beraber ortaya çıkacak provokatörlere de prim vermememiz gerekir. Bu eylemde durum kişilere göre de değişmemelidir. Haksızlık yapan kim olursa olsun tepkimizi göstermemiz gerekir.

Siyaset ortamında muhalefetin bu tarz müspet eylemleri destekleyip, uygulanabilirliğine meydan hazırlamak, daha geniş kitlelere duyurulmasını sağlamak suretiyle kendisine de iyi bir argüman kazandırmış olacağı aşikardır. Siyasal iktidarın denetlenmesini, alınan kararların isabetli olup olmamasını sağlar. “Nasıl olsa yaptıklarıma kimsenin sesi çıkmıyor” düşüncesine sahip iktidarlar, ülkesine hiçbir şey kazandırmayacağı gibi bu trenin arkasından giden muhalefet vagonu da işlevini yitirmiş olur. Muhalefet sağlam dayanaklarla iyi bir muhalif olursa iktidar da uygulamalarında nokta atışı yaparak hareket etmeye gayret gösterir. Aksi durumlar da yönetim şekli diktatörlüğe kadar gider.

Dinimiz ile sivil itaatsizlik eylemi “Bir yanlışı gördüğün zaman müdahale et, müdahale edemiyorsan buğz et” gibi düsturlarla örtüşme göstermektedir.

Haksızlıklar karşısında susmanın insana dilsiz şeytan sıfatını vereceğini unutmamalıyız.

“Ulül emre itaat” le sivil itaatsizlik çelişmemektedir.

Çünkü burada haksızlığa, hukuksuzluğa, yanlışa verilen tepki söz konusudur. İtaatin en kutsal olduğu çekirdek ailede bile kötü babaya veya kötü kocaya itaat etmememiz tavsiyesiyle karşılaşırız. İçinde itaatsizlik geçiyor diye bu kavrama ön yargılı yaklaşmamamız gerekir.

Toplumun vicdanlı, ahlaklı doğru insanlardan oluşmasına çaba harcanması, etrafındaki yanlışlara karşı çıkıp müdahale etmesi, insanların uyarılması, bilinçlendirilmesi, doğru insanların boyunlarının borcudur.

Bir nevi her yönden bilinçli insan olmalarının zekâtıdır diyebiliriz.

Saygılarımla

Karatuğ Melih