"Kayıp Kitap" "Oğuznâme"de Yazdığına Göre:

Oğuz Han Bir Muvahhid İdi. Resulullah Aleyhisselâm Devrinde Yaşayan

Türk Hükümdarı Basû Hân ve Dede Korkut Müslüman Olmuşlardı!

Târih kitaplarının hepsinde Türkler’in İslâmiyet’le Emevîler döneminde tanıştığı, bu dönemde

Ebû Müslîm el-Horasânî gibi Türk komutanlarının iş başına gelmesiyle Türkler arasında

İslâm’ın yavaş yavaş yayılmaya başladığı ve nihâyet Resulullah Aleyhisselâm’ın vefâtından

üç asır sonra, Karahanlı hükümdârı Satuk Buğra Han’ın 920 (H. 308)’de İslâmiyet’i kabul

edip “Abdülkerim” adını almasıyla, Karahanlı Devleti’nin “İlk Müslüman Türk devleti”,

Satuk Buğra Han’ın da “İlk Müslüman Türk hükümdârı” vasfını kazandığı anlatılır (1). Halbuki

Türk târihinin bundan önceki dönemi karanlıkta kalmış, yeterince aydınlatılamamıştır.

Bunun en önemli sebebi ise, bu döneme ışık tutabilecek en önemli kaynak olan “Oğûznâme”nin

günümüze ulaşamamasıdır.

Yok olmaya yüz tutmuş binlerce nâdir eseri büyük bir titizlik ve fedâkârlıkla araştırıp bulan

ve elde ettiği nüshaları “Millet Kütüphânesi” adı altında toplayıp Türk milleti’ne mîras bırakan

Ali Emîrî Efendi’nin, 1896 (H. 1005) yılında Yanya’ya bağlı Delvine kazâsında karşı-

laştığı, İkinci Bâyezid döneminde Hasan bin Mahmûd el-Bayâtî tarafından kaleme alınmış

olan “Câm-ı Cem-Âyîn” adlı silsilenâme; bugüne kadar bilinenlerin aksine, Türkler’in

İbrâhim Aleyhisselâm zamânından beri müslüman olduklarını ve Tevhid inancı üzere bulunduklarını

göstermektedir (2).

Türk Hâkanları Her Devirde Peygamberleri Tasdik Etmişlerdir:

1481 (H. 886)’da çıktığı bir Hacc yolculuğu esnâsında Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın küçük

şehzâdesi Cem Sultan’la tanışan ve onun isteği üzerine bir hafta gibi kısa bir süre içinde

“Câm-ı Cem-Âyîn”i kaleme alan Hasan el-Bayâtî, kitabın mukaddimesinde eserdeki bütün

bilgileri, elinde bulunan bir “Oğûz-nâme” nüshasından naklettiğini belirtir (3).

Hasan el-Bayâtî’nin “Câm-ı Cem-Âyîn”de zikrettiği en önemli bilgilerden birisi; Oğuz Türkleri’nin atası ve en meşhur hükümdârı olan “Oğûz Hân”ın bizzat “İbrâhîm -‘aleyhi’s-selâm zamânında”yaşadığını (4) ve Allah’ın bir olduğuna imân etmiş bir “muvahhid olmağın”, put-perest olan babası Kara Han’ı “kakıyub cenk itdükde” (5), onu gözünü bile kırpmadan “katl itmiş” olduğunu açıklayan satırlardır (6).

“Câm-ı Cem-Âyîn”deki bu bilgiler, Neşrî’nin “Kitâb-ı Cihân-nümâ”sında Oğuz Hân

hakkında verdiği bilgileri tasdik etmekte ve bu bilgilerin kaynağının da “Oğûz-nâme” olduğunu

gözler önüne sermektedir. Onun ifâdesine göre; Türk hükümdarları arasında ilk îmân

eden kişi, İbrâhim Aleyhisselâm’dan Âhir zaman Peygamber’inin vasıflarını işiterek “evvel

‘Lâ ilâhe illâ’llâh, Muhammedün Resûli’llâh!’ diyen” ve “kavmini evvel Allah-u Te‘âlâ’ya

da‘vet iden” Oğuz kavminin atası Oğûz Kağan’dır (7). Babası Kara Hân putperest bir “kâfir”

olmasına rağmen, “bu Hüdâ-perest olub halkı Hakk’a da‘vet itmegin, atasıyla bunuñ arasında

vahşet” yaşanmış (8); “cebbâr” babasına muhâlefet ederek Tevhîd inancını savunan ve bu

uğurda uzun yıllar savaşan Oğûz Hân, nihâyetinde babasını öldürerek ondan kağanlığı almış

ve uçsuz-bucaksız Türk yurdunu ele geçirmeyi başarmıştı (9).

Sonraki asırlarda, onun Allah yolundaki zorlu mücâdelesini ve gösterdiği fedâkârâne gayreti

işiten Türkler ona büyük bir ta‘zîm ve hürmet göstermiş, onun kıssasını ve hayâtı boyunca

yaptığı fedâkârlıkları Kur’ân-ı kerîm’deki bâzı haberlerle kıyas edip; “Hakk Sübhânehû ve

Te‘âlâ Kelâm-ı kadîm’inde zikr itdügi İskender-i Zü’l-karneyn meger bu ola!” demişlerdi

(10).

Bayâtî’nin bu hususta verdiği bilgiler yalnız Oğûz Hân’la sınırlı kalmaz; müellif “Turmış Hân”ın “Mûsâ

Peyğamber-‘aleyhi’s-selâm zamânında” hükümdarlık yaptığını, “Boz-Toğân”ın (11)“Dâvûd-‘aleyhi’s-selâm Hazretleri’ne îmân getürmiş” kimselerden olduğunu (12), “Korkılu” Hân’ın “Süleymân -‘aleyhi’s-selâm hidmetinde”bulunduğunu (13), hattâ oğlu “Süleymân Şâh”a “Hazret-i Süleymân - ‘aleyhi’s-selâm hidmetinden geldükde” doğduğu için bu ismi koyduğunu (14), “Kurtarı Beg”in ise Îsâ Aleyhisselâm devrine ulaşmış (15) ve onun Allah’ın izniyle ölüleri dirilttiğini işitip “tasdîk” etmiş bir

kimse olduğunu (16) o zaman mevcut olan “Oğûz-nâme” nüshasından kelime kelime aktarır.

Resulullah’a İmân Eden İlk Türk Hükümdârı “Bâsû Hân”dı!

Bayâtî’nin “Câm-ı Cem-Âyîn”deki ifâdesine göre; “Oğûz-nâme”de belirtildiği üzere Bâsû

Hân “bir gîce düşinde gördi ki; ‘Arabistân’da ay ve gün biriküb” birbiriyle birleşti ve ikisinin

birleşmesiyle parıldayan ışıktan “buña da şu‘le irişdi. Sabâh oldukda Hazret-i Hâtemü’lenbiyâ

-salla’llâhu ‘aleyhi ve sellem-üñ da‘vet-i risâletleri şâyi‘ olub ve der-hâl kurbânlar

kesilüb îmân getürdi”(17). Allah-u Teâlâ gördüğü rüyâ vesilesiyle Bâsû Hân’ın gönlünü

İslâm’ı kabûle hazır hâle getirmiş; o da bu mânevî destek sâyesinde, Son Peygamber’in dâvetini

işitince tereddüt etmeden O’na îmân etmişti.

Bugün kayıp olan “Oğûz-nâme”, Hasan el-Bayâtî’nin bu bilgileri aktardığı Sultan İkinci

Bâyezîd Hân devrinde hâlâ mevcut olduğu için, dönemin meşhur târihçisi Edirne’li Oruç Beg

de “Tevârîh-i Nesl-i Âl-i ‘Osmân”ında, Osmanlı Hânedânı’nın Resulullah Aleyhisselâm’a

olan i‘tikâdlarının büyüklüğüne Oğuz Hân’ın soyundan gelmelerini delil olarak göstermiş;

“Oğûz aslı Oğûz tâ’îfesi kim, var imdi bil (ne) i‘tikâdlu tâ’îfeydi! Hazret-i Risâlet’e -

‘aleyhi’s-selâm- i‘tikâdları muhkem idi, i‘tikâdla îmân getürmüşler idi.” diyerek (18),

Türkler’in müslümanlığı çok önceden kabul ettiklerine açıkça işâret etmişti.

Türkler’in ilk müslüman hükümdârı olmakla şereflenen Basû Hân “otûz yıl beglük idüb ve

seksân yıldan mütecâviz ‘ömr sürüb” vefât ettikten sonra (19), yerine geçen oğlu “Kara

Hân” zamânında İslâm dîni Türkler arasında hızla yayılacak, çok geçmeden Oğuz kavminin

büyük bir kısmı müslüman olacaktı.

Dede Korkût Resulullah’ı Görme Lütfuna Ermiş,

Kavmine Meşhur Bir Sahâbe’yi Getirmişti!

O devirde Oğuz kavminin ulularından, “Korkût Ata” veyâ “Dede Korkûd” adlarıyla tanınan

kutlu kişi henüz hayattaydı. Oğuz kavminin her müşkilini danıştığı ve öğüt ve nasihatlerinden

ayrılmadığı bu bilge kişi, Resulullah Aleyhisselâm’ın zuhûruna çok yakın bir zamanda doğ-

muştu; “Kitâb-ı Dedem Korkûd ‘alâ Lisân-ı Tâ’ife’-i Oğûzân”da: “Resûl - ‘aleyhi’sselâm-

zamânına yakîn Bayat boyından ‘Korkut Ata’ dirler, bir er kopdı. Oğûz’uñ ol kişi

tamâm bilicisiydi, ne dir ise olur-idi, ğâyibden dürlü haber söyler-idi; Hakk Te’âlââ- nuñ göñline ilhâm ider-idi.” denilerek, Türkler arasındaki yüce mertebesine işâret ediliyordu

Bâsû Hân’ın oğlu Kara Hân Oğuz kavminin başına “beg oldukda ziyâde mü’min kopub ve Korkût Dede’yi Medî-ne’-i münevvere’ye gönderüb,nûr-ı dîdâr-ı Hazret-i Risâlet -‘aleyhi’s-selâm-la

(Resulullah Aleyhisselâm’ınyüz nûruyla) müşerref oldukdan-soñra

Selmân-ı Fârisî -radıya’llâhu ‘anh- Oğûz tâyifesine ta‘lîm-i şerî‘at-ı İslâm içün

bilece (beraberce)ne geldügi ‘Oğûz-nâme’de” kayıtlı bulunuyordu (21).

Bâyâtî’nin işâret ettiği üzere; Türk yurdunda İslâm’ın yayılmasına öncülük ettiği için, artık

“bu takdîrce buña ‘Kânlar kânı’ (Hânlar hânı, kağanlar kağanı) dinmek câyiz” olmuştu (22).

Bu dönemde Oğuz Türkler’i arasında İslâmiyet yayılmış, herkes tarafından duyulmuştu.

Selmân-ı Fârisî -radiya’llâhu anh- Türkler’e İslâm ahkâmını öğretmek ve dinin icâplarını

tâlîm etmek üzere, Oğuz kavminin arasında bir süre misâfir oldu; onun sözlerine kulak verip

öğrettiklerini kemâliyle idrâk edenler Müslüman Türk milletinin ilk “fakı”ları oldu.

Dört Halife Döneminde Türk Hükümdarları Neler Yaptılar?

Türkler’in İslâm dini ile şereflenmelerinden sonra Türkler arasında Resulullah’a itikad iyice

kuvvet kazanmış; Kara Han’ın ölümünden sonra oğlu Torak “beg oldukda Hazret-i Ebû Bekr

-radıya’llâhu ‘anh- hilâfetün işidüb, ilçisi Medîne’-i münevvere’ye varınca Hazret-i ‘Ömer

halîfe olmağın, nâme-yi şerîf’leriyle giru gelüb itâ‘at üzere ğazâya çalış”mışlardı (23). Bu

Torak’ın vefâtı “Hazret-i ‘Osmân -radıya’llâhu ‘anh- hilâfeti esnâsında” meydana gelmişti

(24).

Yine “Câm-ı Cem-Âyîn”de belirtildiğine göre; Torak’ın oğlu Aykutluk Hân, “lâlâsı Korkût Ata’nuñ oğlı

Örgeç Dede”yi (25) “Medîne’-i mü- nevvere’ye, Hazret-i ‘Osmân -radıya’llâhu ‘anh- hidmetine” göndermişti.

Örgeç Dede “Bağdâd’a irişüb, Hazret-i ‘Osmân’uñ şehîd olduğın işidüb ve Ka‘be’ye varub,

tavâf idüb mürâca‘at itdükde, Hazret-i ‘Alî ile Mu‘âviye’nüñ ceng-ü hilâfın görüb ve bir mikdâr tahammül idüb, ğavğâ ber-tarâf oldukdansoñra Hazret-i ‘Alî’den ‘ahd-nâme alub gelmiş”ti (26).

Türkler’in işte bu dönemleri “Oğûz-nâme”nin kaybolması nedeniyle bugüne kadar hep karanlıkta

kalmış ve bâzı kaynaklarda rastlanan küçük işâretler dışında, bu dönemle ilgili târihî

gerçekler sınırlı bilgilerle tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu nedenledir ki kayıp “Oğûznâme”den

parçalar içeren “Câm-ı Cem-Âyîn”in varlığı Türk târihi açısından büyük bir önem

taşır. Nitekim bu eserdeki bilgiler; Türkler’in İslâm inancına çok benzeyen ve “uçmağ” (cennet),

“tamu” (cehennem) gibi inançları da ihtivâ eden “Teg Tengri” inancının, aslında

İslâm’daki “Tek Tanrı” inancından başka bir şey olmadığını net bir biçimde ortaya koymaktadır.

Türk milletinin müslüman oluşu hakkında son derece ciddî bilgiler içeren bu tarihî tespitlerden

yola çıkarak, -onlara “destansı hikâyeler” (!) gözüyle bakma hatâsına düşmeden-, Türk

târihinin bu bilinmeyen dönemini yeniden gözden geçirmek gerektiği ortadadır.

(1) İbnü’l-Esîr, “el-Kâmil fi’t-Târîh”, c. 11, s. 82.

(2) “Câm-ı Cem-Âyîn” (Ali Emîrî neşri), Mukaddime, s. 2. bas. Dersa‘âdet Mtb., H. 1331. (2)

Hasan bin Mahmûd el-Bayâtî, “Câm-ı Cem-Âyîn”, Ali Emîrî, Tarih, nr.: 203, vr. 2b.

(3-6) Bayâtî, a.g.e., vr. 6b-7a.

(7-10) Mehmed Neşrî, “Kitâb-ı Cihân-nümâ”, c. 1, s. 10. TTK Yayını, Ankara, 1949.

(11) Bayâtî, a.g.e., vr. 7a., (12-14) Bayâtî, a.g.e., vr. 7b., (15-16) Bayâtî, a.g.e., vr. 7b.

(17) Bayâtî, a.g.e., vr. 12a.

(18) Oruç bin Âdil el-Edrenevî, “Orûç Beg Târîhi / Tevârîh-i Nesl-i Âl-i ‘Osmân”, s. 8. haz.

Hakan Yılmaz. (Hakikat Yayıncılık Arşv.’deki basıma hazır metinden naklen.)

(19) Bayâtî, a.g.e., vr. 12a.

(20) “Kitâb-ı Dedem Korkûd ‘alâ Lisân-ı Tâ’ife’-i Oğûzân”, Dresden Yzm. Ea, nr.: 86, vr.

3a., (21-23) Bayâtî, a.g.e., vr. 12b., (24-26) Bayâtî, a.g.e., vr. 13a.