Gastro Haberler- Pazartesi 

Musul’da Ne Hakkımız VAR?

Musul ve çevresindeki haklarımız 1926 Ankara Anlaşmasından kaynaklanmaktadır. Mondros ateşkes anlaşmasının imzalanmasından birkaç gün sonra İngiltere İngiliz kurnazlığı ile hareket edip Musul ve çevresini işgal etmiştir.

Bu duruma zamanında müdahale edemeyen Ankara hükümeti sorunun çözümü için Milletler cemiyetinde netice almayı umduysa da bu görüşmeler başarılı olamamıştır. Sonrasında ise taraflar Ankara’da bir araya gelmiştir.

Ankara Antlaşması Türkiye`ye Musul ve çevresindeki Kerkük, Süleymaniye, Telafer, Erbil ve Donuk’u da içine alan 90 bin kilometrekarelik alana, dirliğin bozulması durumunda soydaşlarını korumak amacıyla müdahale hakkı veriyor.

Ankara, antlaşmayı bu kapsamda şöyle değerlendiriyor: `Musul eyaleti, 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşması`yla Irak`a bırakıldı ve ülkenin parçalanması ya da Musul eyaletinin bulunduğu bölgelerde yeni bir yapının kurulması durumunda Lozan Antlaşması`na bakılmasına hükmedildi. Ancak Kuzey`de, Ankara Antlaşması`na aykırı olarak kurulan Kürt Federasyonu, düzenlemenin yürürlüğünü ortadan kaldırdı. Bu kapsamda antlaşmanın hükümsüz hale gelmesi, Musul, Kerkük, Erbil, Süleymaniye, Telafer ve Dohuk`un bir kısmını da kapsayan 90 bin kilometrekarelik alan üzerinde Türkiye`yi Lozan Antlaşması kapsamında hak sahibi yaptı.`

Hal böyle olunca Irak’taki İran ve ABD yanlısı şii İbadi hükümetinin ne söylediğinin çok da önemi yok. Bu saatten sonra söz sahibi olacak olan tabi ki Lozan Anlaşmasından doğan haklarından dolayı Türkiye’dir. Türkiye ise gücü oranında bu durumu kendi lehine çevirebilecek ve Musul’la ilgili tasarrufta bulunabilecektir.

Bu son Musul olayı Türkiye’nin kendi gücünü ve bölgedeki yaptırım gücünü ortaya koyması bakımından da bir perspektif oluşturacaktır.

Anlaşmanın iki tarafı Türkiye ve İngiltere Dışişleri bakanları dün bu konuyu telefonla görüştüler. Ne konuştular bilmiyorum ama Türkiye’nin kararlılığına bakılırsa kendilerine Ankara ve Lozan hatırlatılmış olabilir.

Tüm bu yukarıda sayılanlar uluslararası anlaşmalardan doğan haklarımız. Bir de tarihten gelen haklarımız var. Musul ve çevresi 1000 yıldır Türk yurdudur. 100 yıl önceki savaşta bazı bölgeler kaybedilmiş olsa da bu durum tarihi gerçeğimizi değiştirmiyor.

 

Rüştü’nü ispatlamış bir Fatih Terim

Dün akşam ki izlanda maçı seyredenleri hem üzdü hem uyuttu ve hem de futboldan soğuttu herhalde. Maşın sonucu İzlanda 2 , Fatih Terim 0 olarak geçildi. Bugün eski milli kaleci Rüştü Fatih hocayı istifaya davet etmiş.

Fatih Hocanın cevabı ne olur sizce? ….. What can I do? Sometimes.. İt’s a foatboll.. J

Rüştü de kim oluyor? O daha dünkü çocuk. Ne anlar teknik işlerden? diyebilir veya teknik konuş benlen Rüştüüüü…

Türk milli takımı sahada yoktu. Vardı demeyin rezil oluruz cümle aleme. Milli takım yerine yeni hibrit takımı çıkardı fatih hoca. Ondan böyle yoksa what can I do yani.

 

Fetönün Yeni Gözdesi Hilary.

Trump sürekli Müslümanlara saldırıyor derken asıl türk ve Müslüman düşmanının Hilary ve onu destekleyenler olduğu hergün biraz daha net ortaya çıkmaya başladı. Son televizyon münazarasında Trump ve Hilart Clinton birbirine saydırdı.

Dikkat çekenler ise; Trump Hilary’e seni yargılatacağım dedi.

Hilary ise “ pkk-pyd yi silahlandırma sözü verdi.

Trump’ı bir kenara bırakalım. O çünkü tacizciliğini itiraf etmiş bir zavallı. Ama diğer tarafta Siyonistlerin, ABD derin devletinin ve CIA’nın bizzat desteklediği, Amerikan silah ve petrol şirketleri ile, Fetönün seçim kampanyasını finanse ettiği süpürgesiz bir cadıya benzemeye başladı.

Fetö-PKK-PYD-ABD işbirliği bu seçim kampanyasında çok açık ortaya çıktı. Gözü körleşmiş, kulağı duymaz olmuş, kalbi mühürlenmiş olanlara belki biberiye koklatmak niyetine iyi gelebilir bu tablo.

Amerikan seçimlerinin gerçek belirleyicileri adaylar da dahil olmak üzere bu petrol ve silah şirketleri olduğundan yakın zamanda içlerine sızıntı yapan bu ekibi kusacaklar mı yoksa CIA’nın kullanışlı piyonları olmakla korunmaya devam edilecekler mi göreceğiz.

KANSER DEDİĞİN NEDİR Kİ!

Hafta sonu haber maratonu içerisinde asbestli borularla taşınan şehir şebeke sularının vatandaşa sunulduğunu ve bu işin kanser yaptığını sitemiz haberlerinde okumuşsunuzdur.

Haberin korkunç yanı şu ana kadar hiçbir yetkilinin bu konuyla ilgili bir açıklama yapmamış olmasıdır. Ne hükümet ne belediyeler ne valilik hiç ama hiçbiri…

“Kanser dediğin ne ola ki” diyorlardır Taptuk Emre gibi veyahut “ Aşk yeter, suyu bırakın şarap için” diyorlardır belkide Ömer Hayyam gibi. Kimbilir?

Tatlı şeker yöneticiler.

Gastro Haberler

Tolga Merdoğlu- BRTHABER:COM