Gün geçmiyor ki yeni bir filozof hayatımızdaki yerini almayıversin. Ya da normal yollardan tanıştığımız insanların filozof olduklarını öğrenmeyiverelim.

 “Yargı bağımsız olurken tarafsız da olmalıdır” bir gerçeklik ise, “yargıyı her dönemde ele geçirmeye çalışanlar vardır” bir aforizmadır.

 

Ne diyor yeni filozofumuz AYM başkanı Sayın Kılıç ;

-“Esasen anayasa yargısının varlık nedeni insan olma ortak paydasına sahip olan herkesin var olan onurunu korumaktır. Bu kutsal görevin başarıyla yürütülmesi bağımsız olan yargıçlarla mümkündür.”

 

Dünkü 52. Kuruluş resepsiyonu konuşmasında Sayın Kılıç’ın en çok dikkatimi çeken cümlesiydi bu. Daha doğrusu aforizması. Yeni tanımlamalar, yeni tarifler. Öyle yenmezse buyurun buradan yiyin misali sürekli değişen jargonlar.

 

Bu cümlede anlatılmak isteneni birlikte irdeleyelim . Anayasa yargısının varlık nedeninin ne olduğunu öğreniyoruz? Cevap ; -“İnsan olma ortak paydasına sahip olan herkesin var olan onurunun korunması”. Demek ki neymiş:-Birincisi, eğer AYM ve onun kıymetli üyeleri olmasaydı insanlık onurumuzu koruyamayacaktık. İkincisi AYM kesinlikle onursuzluk içine düşmüş insanların adaletiyle ilgilenmez. Üçüncüsü, var olan onurun korunması kutsal bir görevdir. Dördüncüsü, bu işi ancak bağımsız! yargıçlar yapabilir.

 

Şimdi anayasa mahkememizin son yıllarda insan onurunun korunması noktasında ne denli özverili çalıştığını ve onurumuzu nasıl koruduğunu da şöyle bir hatırlayalım. Mesela twitter şirketi konusunda tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının insan olma onuru korunmuş, haysiyetimiz iki paralık olmaktan son anda AYM tarafından kurtarılmıştır. Bu itibarla insanların ahlak dışı yollarla ahlaksızca elde edilmiş, montajlı ya da montajsız ses-görüntü kayıtlarının fütursuzca bu şirketin kuşu vasıtasıyla herkese izlettirilip dinlettirilmesi sağlanmış, bunun önündeki tüm engelleme girişimleri boşa çıkarılmıştır. Bu haliyle de pornoma özgürlük kampanyası yürüten kimi mücahitlerin de önü de açılmıştır.

 

AYM’nin insanlık onurumuzu korumak için yaptığı işler sadece twitterle sınırlı değil. Şöyle yakın tarihimize baktığımızda bir 367 meselesi var ki birçoğumuzun hafızalarında tazeliğiyle parlıyordur. 2007 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi toplantı yeter sayısının 184 değil 367 olacağı kararını, durumdan vazife çıkararak vermiş olan AYM , TBMM nin kanun yapma yetkisine de bu haliyle ortak olmuş ve insanlık , seçmenlik ve hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olması jargonlarına büyük koruma kalkanı sağlamıştır!....

 

Yine AYM bir partinin seçim sonuçlarının AYM ye taşımak istediğini beyan etmesi üzerine “bir gelsin bakarız” kabilinden bir söz ile YSK nın kararlarının kesin olmasına rağmen insanlık onurumuzu bağımsız yargıçlarımızla korumak adına oraya da müdahale edebileceği sinyalini vermiştir. Allah yokluklarını göstermesin.

Bağımsız ve objektif bir adaletin heyecanlı fanları olan bizler ne yazık ki son yıllarda millete rağmen durumdan vazife çıkaranların aforizmalarıyla yanıp kavrulmaktayız.

 

Aslında vesayetin dayanağı da kendi ürettiği sübjektif kuralları salt gerçeklikmiş gibi vatandaşa dayatmasından başka bir şey değildir. Türkiye son 54 yılda dört kez askeri darbe ile vesayet altına girmiş, birçok darbe teşebbüsüne muhatap olmuş ve son yıllarda da bürokratik vesayet arzularının iştahını kabartır olmuştur.

 

Hatta ülkemiz 17 aralıkta öyle bir operasyon ile karşı karşıya kalmıştır ki, bir kısım yargının ve bir kısım kolluk kuvvetinin iç ve dış mihraklarla işbirliği içerisinde hareket ederek ülkeyi adeta kaosa sürüklemek ve eski pısırık günlerine geri götürmek için büyük bir mücadeleye giriştiklerini müşahede etmişiz. Bu çerçevede yapılan faaliyetlerin ajanlık faaliyetlerini de içerdiğini gördüğümüzde dehşete kapılmışız.

 

Ülkemizde derin, derin olduğu kadar da bulanık sularda siyaset yapılmaktadır. Elde edilecek güç ülkesel değil bölgesel olunca sorunları sadece iç siyasi çekişmelerden kaynaklı görmemek gerekir. Gelecek yüzyılın coğrafi, siyasi, ekonomik sınırları çizilmektedir bu günlerde. Yiğit düştüğü yerden kalkar misali son 10 yılda kalkınmasında ciddi bir ivme yakalamış olan Türkiye Cumhuriyetinin bölgesinde ve dünyada etkin güç olmasını istemeyenlerin olması gayet doğaldır. Doğal olmayan bunların içeride de olmasıdır.

 

Sözlerimi Franz Kafka’nın bir aforizmasıyla bitirmek istiyorum.

“Kargalar tek bir karganın gökleri yok edebileceğini iddia eder. Buna hiç kuşku yok ama bu yine de göklere ilişkin hiçbir şey ifade etmez, çünkü gökyüzü kargaların yokluğu demektir.”

 

İyi haftalar.