Suriye’de olup bitenler karşısında Türkiye’de yüreği sızlamayan pek az insan vardır. Elleri kolları bağlı bir şekilde 780 bin km² alana hapsedilmiş bir görüntü çizmek daha da üzüntü verici.
Sadece karadan değil, havadan ve denizden de kuşatma yediğimiz şu son aylarda, bu fiziki kuşatmaların yanı sıra bir de dost diye bildiğimiz ve kapılarımızı açtığımız kimi devletlerden de kazık yemiş vaziyetteyiz. Bizim, “teröristler” diye delilleriyle birlikte ifşa ettiğimiz pyd-pkk örgütlerini, “biz onları terör örgütü olarak görmüyoruz” diyerek meşrulaştıran sözde müttefik Amerika.

Sözde müttefikimiz bize Cizre, Sur, Silopi, Nusaybin ve daha birçok güneydoğu yerleşkesinde de yapılan terör faaliyetlerinin arkasında olduğunu da dolaylı olarak ilan etmiş oluyor.

Ve biz bu sözde müttefik özde düşman Amerika’yı bağrımızda yani incirlik üssünde koruyup kollamaya devam ediyoruz. Bu ne perhiz, ne lahana turşusu?

Amerika, ypg denilen terör örgütüne silah veriyor, uzman veriyor destek oluyor. Türkiye, Amerikan hava kuvvetlerine incirlik üssünü açıyor ve kullandırarak destek veriyor.

Aristo’ya göre Türkiye pyd-ypg ye yani teröristlere destek vermiş oluyor.

Dış işleri bakanı Çavuşoğlu diyor ki; Ey Amerika bölgedeki ortağınız biz miyiz yoksa terör örgütü pyd-ypg mi? Ben de soruyorum ey Dışişleri ve de tüm hükümet yetkilileri; “ Terör örgütü olarak ilan edip lanetlediğimiz ypg-pkk-pyd teröristlerine verdiğimiz dolaylı desteği ne zaman bitireceğiz?

Diyeceksiniz ki ; “ Koskoca Amerika ile nasıl baş edelim? Üstelik Rusya ile ilişkiler savaşa varacak kadar bozuk ve gergin iken, İran altımızı oymaya, İsrail tuş etmeye çalışırken!”

Ben de diyorum ki “ Savaş çıkarmadan savaşmak uzmanlık ister, sanattır.”

İşte biz de savaş çıkarmadan savaşmayı başaracağız. Mesela Amerika’yı İncirlikten çıkararak veyahut çıkarma arzumuzu beyan ederek başlayabiliriz. Devletlerarası münasebetler menfaatlere ve kozlara dayalıdır. Kozlarımızı doğra zamanda doğru şekilde kullanarak sonuç alabilmeliyiz. Buna örnek son olarak gelen mültecileri Türkiye’ye almayıp sınırın diğer tarafında iskân etmek hamlesi olmuştur. Oldukça doğru bir stratejidir ve Türkiye kendi güvenli bölgesini oluşturacak altyapıyı hazırlamaktadır. Bu arada Avrupa ülkeleri ve BM bu kararımızdan dolayı oldukça rahatsız oldular. Bunların sinir uçlarını törpülemeye devam etmeliyiz.

Diğer bir konu mültecilerin Avrupa ve Amerika’ya gönderilmesi konusudur. Bu durum da süratle gerçekleştirilmeye devam edilmelidir. Dünyaya insanlık dersi vermeye kalkan sahte medenilerin maskeleri düşmüş, gerçekler ortaya çıkmıştır. Mültecileri özellikle Avrupa’ya yönlendirmeliyiz ki bu hem Rusya ve Esedin zulmünü hem de ABD nin zulmünü bitirecek en önemli tedbirdir. Bir başka tedbir ise nokta operasyonların yapılmasıdır. Tüm terör örgütlerine karşı nokta operasyonlar, savaş çıkarmadan savaş yöntemleri uygulanarak, teröre destek veren ve ülkemize hangi saikle olursa olsun zarar vermeye kalkışanların belleri kırılmalı, ezici darbeler vurulmalıdır.

Amerika’ya yapılan sözlü uyarıların yeterince işe yaramadığı açık şekilde ortadadır. Elimizdeki kozların bir kısmını şimdi kullanarak kendimize alan açmak zorunda olduğumuzu hissediyorum. Aksi halde etrafımızdaki Hristiyan-Şii kuşatmasını kırmak her geçen gün daha da imkânsız hale gelecektir.

Güneydoğumuzda çıkarılmaya çalışılan iç savaşı ve bölünme provalarını önlemenin yolu da sınırımızın içinden değil dışından geçmektedir. Halebin düşmesi Türkiye’nin güvenliğinin açıkça tehlikeye girmesi anlamı taşıyor. Türkiye, müttefikleri yanında olsun ya da olmasın buna müsaade etmemelidir.

Halebin düşmemesi için her türlü tedbir alınmalıdır.

2003 yılından bu yana planlı bir şekilde tarumar edilip bölünüp parçalanan Irak-Suriye coğrafyasının buralarla sınırlı kalacağını düşünmek imkânsız. Üçüncü aşamada hedefte Türkiye olduğu açıktır. Çünkü açıkça ortada olan bir Hristiyan-şii ittifakı söz konusu iken hedefte İran olma olasılığı bugüne kadar yaşananlarla bağdaşmaz. Türkiye açık bir işgal tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır ve bu yüzden Halep’in düşmemesi çok önemlidir. Görünen o ki; yeni bir istiklal mücadelesi ve seferberlik günleri başlamış durumdadır.

Yakın tehlike artık yakın tehlike olmaktan çıkıp vakıa haline dönüşmüştür. Bu bakış açısı itibarı ile sadece zevahiri kurtaracak hamlelerle tehlikeden çıkmak formülü işe yaramayacaktır. Maalesef ve maalesef bu bölgede kalmanın ve 80 milyon olmanın bedelini ödeme zamanı geldi.

Vatan savunmasının hem içerde hem dışarda yapılabilmesinin güncel stratejileri, doğru istihbarat ve veriler ışığında acilen ortaya konmalı ve uygulanmaya başlamalıdır.

Allah yar ve yardımcımız olsun.

Selim Bilal…………………….