3 kasım 1839 da Tanzimat Fermanı okundu. Okundu okunalı da memleketin başı koktan linyitten kurtulmuyor. Adı üstünde Tanzimat. Yani birileri memleketi ta o tarihlerde tanzim edip düzenlemeye, kendi ali menfaatlerine uygun olarak şekillendirmeye başlamışlar. Tanzimat fermanı 1839 da okunda ama 2014 de hala kulaklarımızda yankılanıyor. Osmanlı içerisinde bir kısım aydınların ve bürokratların Avrupalı olma hayali, Türkiye Cumhuriyeti ilan edildikten sonra da hiç değişmeden devam etmiştir. Hayal bu ya. Deneyip duruyoruz. Kanunlarımızı onların istediği şekilde düzenleyip, sistemimizi onlara uydurmaya çalışıyoruz. Hatta sadece bununla da kalmayıp kültürümüzü, günlük hayatımızı, giyim tarzımızı ve hatta konuşmalarımızı bile onlara uygun hale getiriyoruz. Nasıl ? Cool değil mi? Tanzimat aslında II. Mahmut döneminde karar verilen ama Sultan Abdülmecit tarafından hazırlattırılıp okutturulan bir fermandır. Mısırlı Mehmet Ali Paşa'nın Osmanlı ordusunu yenilgiye uğratması üzerine Hünkar Antlaşmasına göre Rusya'ya karşı sıkışan Osmanlı, Batılı devletlerin desteğini alıp Devlet-i Aliye'yi Osmanlı'yı devam ettirebilmek için padişahlık yetkilerini kısıtlamış ve hatta kanun yoluyla bu yetkileri paylaşmaya gitmiştir. Tam yorum ise; Osmanlı devletinin yönetimi fiilen batılı devletler ile paylaşılmıştır. Bunun karşılığında da Rusya'ya karşı destek sağlanmıştır. Yağmurdan kaçıp doluya tutulmak dedikleri bu olsa gerek. Tanzimat insanımızın hayatının tümüyle değişmesi demekti. Dedelerimiz 1839-76 Tanzimat döneminde bizden çok daha batılı yaşamışlardı. Hayatı düzenleyen önemli kararlar hep bu dönemde alınmıştır ve halen günümüz Türkiyesinde de aynen kullanılmaktadır. Ceza ve Ticaret kanunlarının Fransa'dan alınıp hayatımıza monte edilmesi bu dönemin eseridir. Maarif sistemimizin tümüyle değişip batı tarzı eğitim öğretim altyapısı keza aynı şekilde. Misal Galatasaray lisesi.1868 . Laik sistemin kabul edilmesi yine bu dönemde olmuştur. Fermanın getirdikleri sadece bunlarla da sınırlı değildir. Çok önemli neticelerinden biri de Osmanlı devletinin batılı ülkelerden borç almaya başlamasıdır. Kırım harbi için 1855 de İngilizlerden alınan borç bunlardan ilkidir ve son taksiti 14 mayıs 2013 de IMF ye ödenerek kapatılmıştır. 158 yıllık borçlanma geçen sene sona ermiştir. Bu borçlanmaları bugün halkımız daha iyi anlıyor. Mesela bir bankaya gidip kredi istediğinizde yedi sülalenizi araştırıp yetmişyedi ayrı imza attırılıp, çok katı ve tek taraflı menfaate dayalı sözleşmeler imzalattırılıp ( bir nevi gelecek yıllarınızı elinizden alıyor, hürriyetinizi bağlıyor) yüksek faizlerle derdest edilip ses çıkaramaz hale geliyorsunuz ya işte öyle bir şey. Üstelik çıkarılan bütün kanunlar da bu hukuksuzluğu sözüm ona hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde destekliyor ve koruyor. Yani batılılar tanzimatla bu memlekete öyle bir kazık sapladılar ki Kasımpaşalı bile 12 yıldır uğraşıyor ama çıkaramadı. Sistem çok güzel kurulmuş ve tıkır tıkır işliyor. Önce kanunlar düzenleniyor. Tüm kanunlarımızı batılı ülkelerden copy-paste yöntemi ile almışız. Bu kanunlarla yaşattırılıyoruz. Seve seve değil herhalde. Sistemde tüm yetkiler düzenlenen bu kanunlar çerçevesinde dağıtılıyor. Yargıyı ve bürokrasiyi elinde tutan, köşe başlarına kendi ekiplerini yerleştiren batı, yetkileri de kendi isteği doğrultusunda kullandırıyor. Basın yoluyla halkın yada siyasi erke karar veren gücün beyinleri önce sulandırılıp sonra bulandırılıyor ve böyle kalması sağlanıyor. Batıya hayran nesiller yetiştirilerek gelecek yıllarda başkaldırı olasılığı minimize ediliyor. Kısacası eğitimden sanayiye, savunmadan adalete her alanda kuşatılmış ve planlanmış bir ülkeyi yaşamak zorunda bırakılmışız tanzimatla. Batı, tanzimatla Osmanlıyı fiilen kendine bağlamış ve doğudaki uç eyaleti yapmıştır. Ne zaman Osmanlı içerisinde çatlak sesler çıkıp da başkaldırı olmuşsa başı ezilmiştir. Elimizde kala kala Anadolu toprakları ve Trakya'nın bir bölümü kalmıştır. Bugün de Avrupa Birliği doğu eyaleti saydığı ama hiçbir zaman lobiden içeri sokmadığı Türkiye'yi ve onu yönetenleri başkaldırı pozisyonuna alıp kırmızı alarm vermiştir. 14 mayıs 2013 de IMF ye borç bitip de yeni anlaşma yapılmayınca AB ve ABD kudurmuştur. 1855 den bu yana batıya borçlu olan bir ülke nasıl olur da bu durumdan kurtulur? Türkiye'nin batıya olan bağımlılığının bitmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Akabinde içerideki yerleşik ekiplerini harekete geçirmişler ve iktidardakileri zorla şerle değiştirip batıya başkaldıran Türk halkını cezalandırmak istemişlerdir. Gezi olaylarının 12 ağacın sökülmesinin bahane edilerek tüm ülkeyi kaosa sürüklemek üzere planlı bir şekilde yapılması da bunun en önemli göstergesidir. Gezi olaylarında iktidarı değiştirmeye muktedir olamayan batı, 17 aralık ve 25 aralık 2013 operasyonlarıyla bir kez daha halkın iktidarını devirmeyi planlamış ama başaramamıştır. Kirli tezgah deşifre olmuştur ama süreç henüz bitmemiştir. Devletin gizli sırlarını deşifre edecek kadar ileri giden hainler emellerine ulaşamamışlardır. Mücadele devam etmektedir. Batının yerli ve yabancı işbirlikçileri halen içeride ve yerleşik durumdadır. Bürokrasinin önemli noktalarında görevli ve yetki kullanabilmektedir. Milletten aldığı güç ile yetki kullanan iktidar ise bu örgütlü gringolar ile mücadeleyi vatan-millet-namus meselesi yapmıştır. Allahın izni ile batı bu kez başaramayacaktır . Ama oyun sadece içerideki olaylarla sınırlı değil. Batı, Türkiye içerisindeki kolları vasıtası ile değiştiremediği iktidarı tıpkı 1839 da olduğu gibi Rusya ve Kırım kartını önümüze koyarak gerçekleştirmek istemektedir. Nasıl mı? Çok açık . İçerideki kışkırtmalarla yola gelmeyen Türkiye'nin üzerine yine Rusya'yı kışkırtıp salacaklar ve oluşan korku ve tehdit durumuyla Türkiye'nin batının kucağına düşmesini temin edecekler. Kırım sadece yemdir. Çok net söylüyorum; Rusya da bu oyunun bir parçası olabilir. Ruslar kendilerinin büyük bir pazarı ve müşterisi olan batılıları 10 dolar daha yüksek fiyatla petrol ve doğalgaz satmak için destekleyebilirler. Ruslar geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye'nin batının kontrolüne girmesine belli şartlar içerisinde ses çıkarmaz. Boğazların hukuku, Suriye'nin Rus üssü olarak kalması, Rusya'nın Akdenize inmesinin önünde bir engel olmaması yeterlidir. Ağanın eli tutulmaz sizler de birkaç ilave yapabilirsiniz. Türk diplomasisi çok çetin bir sınav vermektedir. Rusya'dan gelebilecek tehditlere karşı bu ülke ile ilişkilerini uzun zamandır sıcak ve iyi tutan Türkiye'nin eli bu anlamda da güçlüdür. Ancak ihtiyat elden bırakılmamalı ve Kırımda gaza gelinmemelidir. Gaz mavi akım ile geliyor zaten bize. Biz gaza gitmeyelim inşallah. Tarih tekerrürden ibarettir demeleri boşa değildir. Aynı oyun tekrarlanmaktadır. Nasılsa "hafıza-i beşer nisyan ile malüldür". Hem bize hem batıya sözüm şu ki; Denemeyin! Yanılırsınız! Batıya ;-Artık denemeyin. Çünkü Türkiye genç nüfusu ve dinamik ekonomisiyle bölgesinde güçlü bir ülke haline gelmiştir. Bu saatten sonra batının veya bir başka gücün boyunduruğuna girmez. Bize; - Artık denemeyelim. Çünkü benliğini özünü yitirmiş bir milletin payidar olması mümkün değildir. Batının teknolojik gelişmelerini yakından takip etmek, onların oyunlarına düşmek anlamı taşımamalı. Oyuna düşen değil, oyun kuran olma zamanıdır. AB kapılarında beklemek de artık bize yakışmıyor. .................... Mayıs 2013, aralık 2013 derken şu ara Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla bir sessizlik mevcut. Gerçi Soma'da gerçekleşen hazin maden faciası sonrası yeni bir toplumsal hareket planlamışlarsa da tutmamıştır. Batının istihbarat örgütleriyle paralel çalışan BBC, CNN , FGC gibi örgütler bir çok plan yapmışsa da başarılı olamamıştır. Milletin İktidarı, oyunu kuralına göre oynamayı öğrenmiştir. İstihbaratını ve basın ayağını sağlam tutarak milletin iradesini korumayı başarmıştır. Geçmiş dönem iktidarlarından en önemli farkı da budur. Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye'de yeni bir dönemin başlangıcı da olabilir, batıyla yapılan mücadelenin sonu da. Akademisyenler, siyaset uzmanları yakın geleceği çok iyi okuyarak hareket etmelidir. Mevcut iktidarın Dünya çapında güce sahip lideri Sayın Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkması menfi ya da müspet hangi gelişmelere gebedir? Bu sorunun analizi iyi yapılmalıdır. Sayın Başbakanın Başkan olması mümkün olabilecek midir? Bİileri tarafından, Kanunların arkasından dolanarak hile yoluyla yetki kullanması engellenebilecek midir? Siyasi hayatımızı kilitlemeleri söz konusu mudur? Bu sorulara net cevaplar verilebilmelidir. Bu sessizlik pek hayra alamet değil. Bir bardak suda fırtına koparanlar sessizce beklemektedirler. Üstelik 2.5 ay sonra çok önemli bir seçim varken. [email protected]