Birinci Fasıl; Kırım’da Ruslar , Kongo’da Fransızlar...................................! Tesadüf değil bu. Kenelerin taşıdığı virüsün sebep olduğu öldürücü hastalığın adı Kırım Kongo kanamalı ateşidir(KKKA). Keneler dünyanın kanını emiyor. İnsanlığı sömürüyor. Bunu da sözüm ona kendi vatandaşlarının refahını ve güveliğini arttırmak için yapıyor. Direnenlere vurulan yafta ise son çeyrek asrın popüler baş yalanı “terörist”tir. (Bu arada Fransa’nın Suriye’nin başına bela ettiği Eset, binlerce kadın ve çocuk terörist!! öldürdü.) Bu keneler öldürücü. Önce kardeşi kardeşi öldürtürler. Olmadı bizzat katliamlara iştirak ederler. Batılı medeniler! her başkaldırıda müdahale etmenin altyapısını her an hazır tutarlar. Afrika kıtasını büyük oranda Fransızlar ve kısmen de İngiliz keneler sömürmeye ve kanlarını emmeye devam etmektedirler. Ruslar henüz güçlenebildikleri için (SSCB dağılmasından ve soğuk savaşın sona ermesinin ardından toparlanma süreci) yeni yeni başlıyorlar operasyonlara. Kırım başlangıçtır. Türki Cumhuriyetleri bekleyen ciddi bir slav baskısı şimdiden hissedilmektedir. Bu arada ne ilginçtir ki Slav ırkı batının afrika köle ticaretinden önceki köleleridir. “Büyük balık küçük balığı yutar” atasözüne karşılık bir Afrika atasözünü sizlerle paylaşarak bu faslı geçiyorum. “ Deniz yükseldiğinde balıklar karıncaları, deniz çekildiğinde ise karıncalar balıkları yer”. İkinci Fasıl; Tenime belki, tinime asla......................................................! Sahi Shakespeare hangi yüzyılda yaşamıştı? Acaba onun döneminde de kan emici keneler var mıydı? Yazar trajedilerinden birini keneler ve emilenler olarak günümüze taşıyabilir miydi? İnsanlık tarihi devrik krallar ve krallıklarla doludur. Devrilemeyen tek krallık insanlık olmuştur. Çünkü insanoğlu daima en çok kaybettiği şeye, yani insanlığa özlem duymuş ve ulaşmaya çalışmıştır. Bu yüzden de insanlık her daim popüler olmuş ve popüler olmaya da devam edecektir. İnanç insanlığın değişmez temel direklerindendir. Bir şeye yada şeylere inanmak, hatta hiçbir şeye inanmamaya inanmak, iman etmek insanoğlunun vazgeçilmezi, sığınağı , limanı ve hatta hayatının devamı için sarılacağı yegane dostudur. Bu dost kah kara günde, kah kararmış gönüllerde insanlığa yol gösterici olmuştur. Bu yüzden de insanlık, inançlarına sahip çıkmıştır. İnançları aynı zamanda insanlığın zafiyet denizidir. Bu denize kendi arzusuyla girip kendi arzusuyla boğulur insan. Canı çıkana kadar da bekler. Her defasında da -“Yok canım , olur mu öyle şey? Yapmaz O. Onlar öyle insanlar değil” der. Derken de boğulur gider. Kimi insanların inanç zafiyetlerini paraya tahvil eden keneler her dönemde görülmüştür. Tarih bu tür sahte kralların sinsi ve derinden sürdürdüğü saltanatlarını yazmaz ama efsaneleri hep dilden dile dolaşır. Haşhaşilerden kalleşilere kadar bir sürü örneği vardır bu kenelerin. Onlar kimi zaman inanç tüccarlığı ile kimi zaman hipnoz yetenekleriyle bir çok insanoğlunu ağlarına alıp ömrü boyunca kan damarlarına paralel hatlar çekerek kendi hunilerine akıtmayı başarmışlardır. Bu yetenekleri her ne kadar insanlık onurunun sınırları dahilinde olmasa da kanaatim o dur ki zaten yapanlarında bu onur umurlarında değildir. Allah’a olan inancım gereği yol gösterici olmayı kabul etmeyip yol gösterenin tek olduğunu sizlere açık açık söylemek isterim. Yol gösteren tek, kılavuzu tektir. Yol göstericinin kılavuzunu yanı başımızdan hiç ayırmayalım. Böylelikle sık sık kaybettiğimiz insanlığımızı da sürekli çocuk ve kadın cinayetleri sonrası aramak zorunda kalmayız. Ya da inanç sömürücülerinin hayatımıza ortak oluşlarını yaradanın lütfu gibi görmek aymazlığından kurtuluruz. Keneler en yakınlarımızın, çocuklarımızın tenlerine temas edip paralel damar hatlarını çekmeyi başarmış olsalar da hazneleri dolunca bağlantıları kendiliğinden gevşemektedir. Hülasa tenimize belki ama tinimize tesir etmeleri ve esir almaları söz konusu bile değildir. Bugün mayısın biri. Bir Mayısı bayram sayanların bayramını kutluyor ve sendika kenelerinden kurtulmalarını diliyorum.