İki ayrı günü bir arada yaşadık bu  pazar. Mağrur ve gururlu ülkem seçmeni sandıkları bayram yerine çevirdi. Akşam beşe kadar bahar esintili, fiestalı, bol gezmeli, cebinde kıymetli bir pırlanta gibi taşıdığı oyu ile dolaşan demokrasi insanları,  beşten sonra gece yarılarına kadar süren Muhammet Ali-Joe Frazier  boks klasiği ile coştu. Frazier ‘ın nakavt olduğu maçta Muhammet Ali seyircinin büyük desteği ile galip gelmeyi başardı ve daha uzun bir süre şampiyonluk unvanını kimseye kaptırmayacağının sinyallerini verdi. Tabi Frazier taraftarları " düşmedi o hala ayakta" diye bağırıp itiraz ediyorlar ama sonuç değişmeyecek. Frazier gözlerini hastanede açacak gibi görünüyor........

        

         *** Demokrasimizin gelişme çağında olduğunu açıkça müşahede ettiğimiz bu günlerde sadece seçimi değil seçim sonrasını da düşünmek gerektiğini gördük. Seçim öncesi ve sonrasıyla ciddi anlamda planlanması gereken bir araç. Amaca giden yolda doğru ve yerinde kullanıldığında tıpkı yer kabuğunun stresini atmak için  mini depremler üreterek enerjinin yıkıcı etkisinden insanları koruması gibi koruyucu olabiliyor. Yerel seçimler önümüzdeki iki seçim öncesinde birikecek enerjinin bir kısmının boşalmasına yaramış ve biriken stres ve gerilimin atılmasını sağlamıştır. Bu anlamda çok önemli bir blocker görevi görmüştür.

 

Seçim için milyonlarca lirayı harcayan Türk insanı bu kaynağı üretmek için belki gecelerce uykusuz kaldı. Bunun karşılığında da verdiği oyun bir değerinin olmasını yani fiiliyatta geçer akçe olmasını arzu ediyor. Eflatun “Demokrasi despotizme dönüşür” diyor. Yine Aristo “Demokrasi despotizmin en ileri şeklidir” diyor. Bu felsefi tanımlamaları emeğin karşılığı prensibi üzerinden değerlendirdiğimizde şahsi fikirlerin ya da gurup çıkarlarının çok tehlikeli boyutlara ulaşabileceğini görüyoruz. Demokrasi sınırsız devlet ya da sınırsız gurup otoritesi demek olmamalı. Aksi taktirde insanların demokrasiye olan inançlarının zayıflayacağını görürüz. Demos yani halk ve Krates yani güç  bir sistemi ifade ediyor. Halkın gücü. Bu güç kaba gücü ifade ediyor kelime kökeni itibarı ile. Halkın gücünün iktidara sahip olması, kendi temsilcilerini seçmesi ve bunlar üzerinden gücünü ifade etmesi, diğer tarafta kalan kitlelerin iradesinin temsil edilmediği anlamı da taşımaktadır bir bakıma. Bu algıyı yıkmak için yapılacak en doğru iş günübirlik kanunlarla hükmetmek yerine kalıcı hukuk kurallarının sürekli işlediği sistemi aktif tutmaktır. Buna belki de siyaset biliminde bilinen adıyla demarşi(demarchy) demeliyiz ve demokrasi yerine demarşiyi kullanmalıyız. Yani halkın gücünden ziyade halkın düşüncesinin ön plana çıktığı , üstünlerin ve güçlülerin hukuku yerine hukukun üstünlüğünü temel alan ve adaletle elindeki gücü kullanan bir devlet yapısının teşekkülü üzerinde durulmalıdır. Halkın düşüncesi ve iradesinin tecellisi, hukukun üstünlüğü ve sürekliliği, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleri etrafında sarmalanmış bir yapı. Yazımın başlığında belirttiğim sistemin seçimi bu yüzden çok önemlidir. Seçim sisteminizi belirlerken dahi sisteminizi seçmiş olmanız gerekiyor. Demarşik bir sistem ile daha uzun soluklu yürüyebileceğimize inanıyorum. Yalnız tabi ki insanoğlunun dürüstlük, adalete iman ve hukuk önünde eşitlik prensiplerine bağlılığı kaydı ile. Ayrıca bürokrasi ve plütokrasi gibi baskı gurupları da halkın iradesi önüne geçmeyecek şekilde planlı ve dengeli olarak sistem içerisinde yerini almalıdır.

 

Yerel seçim sonuçlarının değerlendirmesini siyasi partiler yeterince yapacak ve elbette doğru ya da yanlış bir çok sonuçlar çıkaracaklardır. Kırıcı, gerici, yıkıcı davranış biçimleri kıran , geren, yıkanlar tarafından ortaya konmaktadır. Hak ve özgürlükler noktasında başkalarının temel hak ve hürriyetlerini baskı altına almak ve kısıtlayıcı girişimler içerisinde bulunmak, demokrasi içerisinde yarışıp demokrasinin sonuçlarını kabullenmemek dürüst bir davranış değildir. Davranışlar, davrananların eseri olduğuna göre, insan faktörü birinci sırada etkilidir. Etkileyen ve etkilenen insan ise demokrasi denen sitemin açtığı geniş düzlüklerde bu olguları sürekli beslemektedir. Seçim sonuçlarından çıkarılacak dersleri bu gerçekler ışığında aramak daha çabuk sonuca gitmemizi sağlayacaktır.

 

         *** Sorun şu ki; demokrasi kendi sonunu hazırlamaktadır. Kalıcı, yarayıcı, geliştirici bir sistem olmak yerine, kırıcı, yaralayıcı ve gerileştirici bir ortam hazırlamaktadır çoğu zaman. Toplum olarak sistemi biz mi doğru algılayamıyoruz? Yoksa sistemin kendisinde mi arıza var? Bu sorunun cevabı bir çok sosyolog ve filozofa göre değişiyor ve bu yüzden kesin bir cevabı da yok. Temel ilkesi insanı geliştirmek, korumak olan sistem güçlünün güçsüzü ezdiği , seçilemeyen ve taraftarlarının diğer seçmeni aşağıladığı, bunun yanında iktidarı almak için her yol mubah anlayışının yerleştiği bir sistem haline dönüşüyor. Demokrasi kendisini yedi başlı ejderhaya dönüştürürken bu ejderha ile mücadele edecek Sarı Saltuklar hep kılıçlarını unutmaktadırlar ve sonunda kurtulmak için hep bir Hızır aramaktadırlar.

 

         Halkın kendisini idare ettireceği sistemini kendi egosundan bağımsız halde planlayabilmesi ile ancak kalıcı, yönetilebilir ve barışçıl bir sistem sağlanabilir. Adalete olan güveni tam ve sürekli tesis etmek çok güçlü bir sorun çözücü, çok güçlü bir bağlayıcı olacaktır. Aksi taktirde halkın gücü, seçtikleriyle ve seçtiklerinin atadıklarıyla yine halkı vuracaktır. Ayakları çıplak, buzun üzerinde, sürekli ayağa kalkabilmek için uğraşan ama her seferinde buza kapaklanan genç gibi yılgın ve bitap düşmek de var sonunda.

 

          Adalet ve Kalkınma Partisi seçimlerden kahir ekseriyetle birinci çıkmıştır. Bu sonuçla yerel yönetimler bazında bir beş yıl daha yetki almıştır. Kendilerini kutluyor, halka hizmet noktasında başarılı bir dönem diliyorum. Bu yeni dönemde iktidar partisinin eski dönemden farklı olarak bir şeyi yapmasını çok arzu ediyorum. Ülkemiz ve insanımızın kalkınmasında önemli bir katalizör görevi gören siyasi irade olarak iş bu kalkınmamızı adalet temeline oturtmak konusunda üstün gayretlerini bekliyorum. Hatta bu konuda partiye bir isim değişikliği dahi öneriyorum. Partinin adını Adalet ile Kalkınma Partisi olarak değiştirelim. Adaleti bir kenara bırakıp sadece kalkınmaya odaklanmadan, tüm inkişafımızı adaletli bir şekilde yapmanın temelleri olması niyetiyle yapalım bunu. Bu şekilde verilen mesajın tüm halkımızı daha da kucaklayıcı olacağını düşünüyorum.

 

         Mevcut sistemimizin üzerine her gün  faydalı bir şeyler ekleyebilmek ümidi ile düşünce denizinizi siz de açın topluma.  Forumlarda, bloglarınızda  ya da kendinizi ifade ettiğiniz mekan ve ortamlarda, düşüncenizi gücünüz olarak kullanmanız medeniyet merdivenimizin en sağlam basamaklarını oluşturmamızı sağlayacaktır.