AÜ Eğitim Fakültesi'nde formasyon programı kapsamında 3 öğretim üyesine yapılan ödemelerin uygunsuz olduğunu öne süren bir öğretim üyesi, rektörlüğe şikayet dilekçesi verdi. Dilekçesinde kendisi de koordinasyon hizmeti komisyonunda yer almasına rağmen eski dekan Prof.Dr. Mimar Türkkahraman ile dekan yardımcıları Doç.Dr. Mehmet Erdoğan ve Doç.Dr. Fatma Gök'e verilen maaşın aynı oranda kendisine yatmadığını belirten öğretim üyesi, söz konusu kişilere 2015 yılında 55'er bin lira aylık maaş ödendiğini belirtti.

YÖNERGEYE GÖRE ÖDEMELER YAPILMIŞ

Soruşturma sonucunda Prof. Dr. Mimar Türkkahraman, Doç. Dr. Mehmet Erdoğan ve Doç. Dr. Fatma Gök'e 'Koordinasyon hizmeti ücreti' adı altında 2015 yılında 55'er bin lira aylık verildiği ve yine önceki yıllarda da yüksek maaşlar verildiği tespit edildi. Ancak yapılan ödemelerin yönergeye uygun olduğu tespit edilince rektörlük bu üç öğretim üyesine uyarı cezası verdi.

2 YILDA 1 MİLYON TL'NİN ÜZERİNDE

Eski dekan ile dekan yardımcılarının, birim puanı yüksek olan 'koordinasyon hizmeti' adı altında aylık 137 saat mesai yaptıklarını gösterdiği kaydedildi. 3 öğretim üyesinin bu yolla son iki yılda 1'er milyon TL'nin üzerinde parayı hesaplarına geçirdiği, aldıkları paranın görülmemesi için ödeme cetvelini ve ders programını gizli tuttukları öne sürüldü.

BİLGİSAYAR TUTARI KABUL ETMEMİŞ

Üniversitedeki formasyon uygulamasında öğretim üyelerine yatan maaşı hesaplayan bilgisayar programının yüksek maaşlara izin vermediği, ancak 3 öğretim üyesinin sisteme elle (manuel) rakamları girdiği ileri sürüldü.

BİRİ GÖZALTINDA DİĞERİ ARANIYOR

Uyarı cezası verilen eski dekan Prof.Dr. Türkkahraman geçen cuma günü Akdeniz Üniversitesi'ne düzenlenen FETÖ/PDY operasyonunda gözaltına alındı. Aynı operasyon kapsamında aranan ve 1 haftadır fakülteye uğramayan Doç.Dr. Mehmet Erdoğan'ın firari olduğu kaydedildi.

ÇILDIRMAMAK ELDE Mİ?

Bu haberin ardından insan dehşete kapılıyor. Sadece bu parayı hesaplarına alanlar mı suçlu? Bu maaşları bu hainlerin hesaplarına yatıranların suçu yok mu?

Devlet kurumları kendi içlerinde örgütlü şebekeler kurmuş ve milletin, garibin, gurebanın parasını afiyetle yemiş. Bu duruma devleti yönetenler hiç ses çıkarmamış ve bu soyguna, vurguna seyirci kalarak ortak olmuşlar.

Benzer bir haber de geçen gün vardı basında. Bakanlardan birisi diyor ki; “TUSKON” yani cemaatin Tüsiadı her sene 210 milyon dolar fuar parası kapıyormuş devletten. Ben gelince buna son verdim o yüzden önümü kestiler diyor. Peki siz son verdiniz de sizden önce verilenler ne olacak. Millet bunların hesabını sizden sormayacak mı? Sizin önceniz de sizsiniz çünkü.

40 yıldır hizmet hareketi adı altında özelde Türkiye ve genelde dünyanın birçok ülkesinde eğitim hizmetleri adı altında teşkilatlanmış olan bir yapının yüzbinlere ulaşan militanlarının olduğu bir yerde bunları fark edemedik, kandırıldık demenin inandırıcı bir tarafı var mı?

Eğer kandırılan varsa ve samimiyse o zaman kandırılmanın, milletin emanetine sahip çıkamamanın gereğini yapsın.

Benim gördüğüm kadarıyla kandırılan 3-5 milyon dışında hiç kimse yok. Herkes her şeyden haberdar. Bizler gibi dini ticarete, siyasete alet etmeyen, ar eden 3-5 milyon dışında maalesef toplum olarak da bu kirlenmişliğin içerisinde olunduğu aşikâr.

Şöyle bakın meseleye, sınav sorularını çalan varsa, o soruları alıp sınava giren var ve o sınavın neticesi ile hiç hak etmediği bir işe kapak atan var.

Hak etmediği işe kapak atan yakınını gören ana-baba, eş, çocuk var. Akraba var, arkadaş var. Hiçbirinin sesi çıktı mı? Çıkmadı.

Al gülüm, ver gülüm…..

Toplanan himmet paralarıyla kendisine, eşine, dostuna iş kuran dünya kadar haramzade var. Bunca haramzadenin çocukları ise bugün kendi halkına kurşun sıkan canavarlara dönüşmüş durumda. Haram yiyenin haline başkaca misale gerek var mı?

Milletin imkânlarını, parasını, zamanını çalan bu insafsızlardan, siyasetçisinden memuruna kadar hepsinden şikâyetçiyim.

Hem bu dünyada hem ahirette şikâyetçiyim. Hakkımı helal etmiyorum.

Bugün kimileri günah çıkarıyor, kimileri hep alışık olduğu gibi takiyye yapıyor, kimileri yalanı sakız etmiş tekrarlıyor, kimileri safa yatıyor, kimileri ise aval aval seyrederken, harama batmış gırtlağını yağlayıp sıvazlayan haysiyetsizler ortalıkta dolaşıyor.

Büyüyüp devasa bir canavar haline dönüşmüş öyle bir yapıdan bahsediyoruz ki, sadece içine bulaşanları değil bulaşmayanları da sersefil eden bir yapı. Silahlı, silahsız rüşvet, haraç almaktan tutun da, görüntülü, sesli birçok şantajın arkasında olan bir yapı.

Eli kanlı, silahlı, istihbarat örgütlerini arkasına almış bir yapı. Sadece Türkiye’de değil, birçok Müslüman ülkede ve Türki Cumhuriyetlerde de CIA’nın akıncı birliği olmuş, kara kalpli, kara ruhlu bir şeytani düzenek.

1964 yılından bu yana yaklaşık 52 yıldır ilmek ilmek dokunan bir ihanet kilimini asmışız duvarımıza. Her gün seyrettiğimiz halde görememişiz ihanetin desenlerini, çözememişiz şekillerdeki şifreleri.

İmdi ise kurunun yanında yaş yanmayacak deniyor. Hiç inandırıcı değil. Bugüne kadar kuru hiç yanmadı ki yanan daima yaş oldu. Bakın bugün ekonomi kan ağlıyor, esnaf kepenk açıp kapıyor siftahsız. Çekini, senedini, faturalarını ödeyemeyen tacir millete kalın bir duvar örmüş bankalardan da bir nefes bulamıyor. Devletin bankaları sadece belli çevrelere çalışıyor.

Yazık çok yazık. Suçlu yine işini bir şekilde görecek, çaldığı, öldürdüğü yanına kar kalacak. Kuru kuruttuğuyla kalacak. Yaş ise taşlanacak.

Ölenlerin yetimleri sahipsiz, kaybolan düzenin yıktığı aşaneler, bozulan yuvalar insansız kalacak.

Darbeyi yaptıran Amerika öyle veya böyle amacına ulaşmış görünüyor. Çok ciddi yaralar açılmış, yeni fitneler sokulmuş, ordusu perişan edilmiş halde bir memleket bıraktı gitti. Gitti mi? Tabi ki hayır. Tekrar deneyecek. Bir seferde olmazsa ikincide, üçüncüde ve belki Napolyon gibi yedincide.

Bizler İstiklalimiz için sokağa çıktığımız ilk an gibi hala istiklalimizin peşindeyiz. Bu işlerden bile siyasi rant peşinde koşanlar olduğunu gördükçe irkiliyoruz. Millet adına hareket edenler aldıkları emanetlere ihanet etmesinler, onları canından aziz bilip korusunlar.

Milletin kendilerine verdikleri silahları, mazbataları, mühürleri, imza yetkilerini, kalemleri ve yetkileri millete doğrultmasınlar.

Milletin verdiği yetkiyle kendilerine köşkler, ticarethaneler, saltanatlar kurmasınlar.

Selim Bilal………….